Dün yazmadığımı sanma tam tersine o kadar çok yazmıştım ki neredeyse bir saat boyunca yazıp durmuştum.. Hatta bir iki şey daha yazıp artık bloguma kaydedecektim.. Ama birden elektrik kesilince bizim LapTop'un pili yaşlandığı için şarj olamıyor eh elektrik bağlantısı kesilince o da kapandı.. Ekran bir anda simsiyah olunca sinirimden çatlayacaktım.. Bilgisayarıma vurup Allah seni kahretsin adi şey diye bağırmışım ki kardeşim odadan abla noluyor diye bana seslendi.. Neyse bugün önümde uzun bir vakit var onun için de çok uzun yazmayı düşünüyorum.. Sen de okumaktan yorulmazsın umarım :) Ve dilerim yine bir aksilik çıkmadan bloguma kaydedebilirim.. Ve şimdi anlatmaya başlayalım..
Perşembe günü sahurda dedem de bizimle birlikteydi.. Babam Çin'le ilgili bir iki şey anlattı.. Bazılarında hepimiz çok güldük.. Babamın dediğine göre orada ingilizceyi çok iyi bilen çinlilerle bile anlaşmak çok zormuş.. Babam lokantaya gittiğinde garsondan kahve getirmesini istemiş ve kahvesi gelince garson kahveye brendy boşaltacağı sırada (orada öyle içiyorlarmış) babam da dökmemesini söylemiş.. Çinli garson başını tamam dercesine sallamış ve brendy'i kahveye boşaltmış.. :)
Babam çinlilerden bahsedince dedem de bize bir hadiseyi anlattı..
Malcolm x'in bir konferasında Malcolm x ateşli ateşli konuşurken salonun en önünde bir Çinli oturmuş gözlerini Malcolm x'den ayırmadan dikkatle onu dinliyormuş.. Bu Malcolm x'in hoşuna gitmiş ve o yüzden de adamla tanışabilmek için onu yanına çağırtmış.. Çinli onun yanına geldiğinde öğrenmişlerki adam ingilizce bilmiyor!!!
Ve ne öğrendiğimi sana yazayım.. Malezya'da Endonezya'da ve Çin'de ekmek kültürü yokmuş.. Malezya'da yine marketlerde satıyorlarmış.. Çin'de belki bazı yerlerde bulunurmuş.. Ama Endonezya'da hiç olmazmış.. Yani aslında bu üç ülkede ekmek kültürü sıfır.. Benim sayemde yeni birşey öğrenmiş oldunuz :)
Sahurda sohbetimizi güzelce ettikten sonra namazlarımızı kılıp yattık.. Sabahleyin babam yanıma geldi ve beni kaldırmaya çalıştı ama ben kalkmak istemiyordum.. Beynimin gerilerinde nasılsa ilk dersim boş neden gideyim ki diye kendi kendime sordukça yorganıma daha sıkı sarılıyordum.. O ara bir rüya gördüm.. Elimde bir sürü toka vardı ama lastik tokalardan değil hani şu başın iki yanına takılan tokalardan vardır ya işte onlardan.. İnsanlar yanyana tahta sandalyelere oturmuşlar ve aralarında bir de bir kadın vardı.. Onlara baktıktan sonra birden saçlarımı yapmaya karar verip tokalarımı o kadının ayaklarının önüne atıyorum.. Ardından ben de kendimi atıyorum.. Ama niye kendimi böyle yere attığıma anlam veremiyorum yavaşça yere oturmak varken.. Saçlarımı elimle toplayıp topuz haline getiriyorum ve takmak için elime bir toka alıyorum yalnız tokayı takıp takmadığımı hatırlamıyorum.. Birşey oluyor ve ben yerimden kalkıp tokalarımı orada bırakıp bir anlığına bir yere gidiyorum.. Tokalarımı unuttuğumu hatırlayınca geri geliyorum ve onları yerden toplamak için kendimi yere atıyorum ama bu sefer istemeyerek.. Tam tokalarımı toplamaya başlamışken elinde matkabı olan bıyıklı bir adam geliyor.. ''Yav bu böyle olmaz ki hade verin şu tahtaları da bir kutu yapayım'' deyip matkabı çalıştırmaya başlıyor ve ben o sırada Kardeşimin sesini duyuyorum.. Abla saat 8.25.. Gözlerimi açıp yataktan fırlıyorum ki 15 dakika sonra okuldayım :) Bunu kızlara söylediğimde Hande bana bakıp '' vay yine iyi hazırlanmışsın üstün başın her zamanki gibi düzgün'' dedi..
Biyoloji dersinde İlknur hoca geldi ama bize kızgın ve kırgındır.. Nedenine gelince çarşamba günü kulağımıza İlknur hoca okulda yok diye bir la çalındı ve yedinci saatte onunla dersimiz vardı.. Hocayı bir süre bekledikten sonra gelmiyor diye evimize gitmiştik.. Meğer hoca okuldaymış ve bizim olan dersini son saat sandığı için o da gelmemiş.. Geldiğinde hiç birimizi Yorgos hariç bulamayınca canı sıkılmış.. Bize de sitem etti.. Biyoloji dersini ne kadar sevdiğimizi anladığını söyledi.. Biz açıklamaya çalışırken birden çıkarın kağıtları quiz yapacağım deyince bizi de aldı bir telaş.. Ve quizi ne yapıp edip erteledik.. Ders bitip hoca gittikten sonra ben de dedim kızlara bu böyle olmaz hoca bize çok kızmış ikinci biyoloji dersimizde yani son derste gidip hocayı öğretmenler odasından alalım.. Ve bu öneri kabul edildi..
Kimya dersimizde Autbau diye gıcık bir konu öğrendik.. Hoca anlatmaya başladı ve bu konuda bazı istisnalar olduğunu bunları da bizim ezberlememiz gerektiğini söyledi.. Yalnız hocanın çarşamba günü anlattıklarıyla perşembe günü söyledikleri arasında bazı çelişkiler vardı.. Ben de sonradan anlattıklarında bir mantık bulamadığım için hocayı soru yağmuruna tuttum.. Hande'de benim gibi soru sorup duruyordu.. Usama tahtaya bir şey yazdığı anda kafama yatmıyorsa '' Ama hocam '' diye başlayıp sorumu soruyordum.. Bazenleri öyle bakışlar atıyordu ki kendimi gülmekten alıkoyamıyordum.. Biraz zor da olsa sonunda anladık.. Yine de hala ben kimya dersinde bir çok şeye inanmıyorum.. Çok fazla teori var.. Bu teoriler arasında boğulacağım yakında mantık olmadığı için anlayamıyorum.. Onun için ben de devamlı soru sormaya karar verdim.. Soru sorunca bir şekilde anlıyorum.. Kimya'dan bu sefer çok iyi bir not alacağım.. Bu sefer başarmalıyım.. Buna inanıyorum çünkü kimya avucumda ve ben avucumu sıkıca kapattım.. Yani kontrol bende!!
Fizik dersinde artık sürünüyorduk.. Uykunun o tatlı kokusu sınıfımızın duvarlarına sinmiş gibiydi.. Hande'de gözlerini kapatıp kafasını duvara yaslamıştı.. Bir ara dalmış olmalı ki kafası hafifçe kaydı.. Onu görünce ben de gülmeye başladım.. Güldüğümü duyar duymaz gözlerini aniden açıp bana hafifçe gülümsedi.. :)
Matematik dersinde sürünme olayını aşmış durumdaydık.. Berbat bir haldeydik.. Mr. Mitchell beni defterim konusunda uyuz etti.. Belki kendince haklı olabilirdi ama ben yine de uyuz oldum.. Bu adam için onu sevmiyorum diyemem ama bazı şeylerinden hoşlanmıyorum.. Aslında buna hoşlanmamakta denilemez.. Değişik bir duygu.. Mesela benim okuldaki bütün öğretmenlerle aram iyidir.. Dersime girmeyenler de dahil.. Beni gördüklerinde her zaman benimle konuşurlar ben de onlara gülümseyip cevap veririm.. Fakat bu konuda tek bir istisna var o da Mr. Mitchell.. Okuldaki herkesle ( öğretmenler, sekreterler ve kantinci vs vs) bir diyaloğum var ama Mr. Mitchell'la yok.. Yaklaşık dört senedir bu okuldayım ama aramızda öyle bir diyalog geçmedi.. Anladığım kadarıyla burada sorunlu olan ben değilim.. O.. Çünkü hiç bir öğrenciyle bir diyaloğu yok.. Çok nadir güler.. Kesinlikle kahkaha attığını duymadım sadece dudaklarında hafif bir tebessüm belirir.. Hatta gülünce dişlerinin gözükmesi çok olağan dışı bir olaydır bizler için.. Ve eğer acaip mutlu bir günündeyse espri yapar.. Benim gözlemlerime göre bu adam matematiğe aşık.. Çoğu matematikçi gibi bu konuda kafayı bulmuş.. Sadece matematik için yaşıyor gibi.. Sanki bütün matematik bilgilerinin yüklendiği derse girip çıkan bir robot.. Bazenleri gözleri uzaklara dalıp gittiğinde o gözlerinde tek birşey okuyabiliyorum.. ACI! Neyse bu konuyu geçelim artık..
Long Break'te ve yedinci dersimiz boş olduğu için hep balkondaydık.. Sınıfın bebeleri de aşağıda top oynuyorlardı.. Balkonun bir kenarında kalem bulduk ve o kalemle taşın üzerine bizden bir hatıra bıraktık.. Ben Ş.Z.P İrem M.K.J Hande HLN yazdı.. Niloofar'inkini hatırlamıyorum..
Top bir ara dışarı kaçtığında (okulumuz hemen yanında bir otel bulunmakta) Otel Güvenlik Görevlilerinden bitanesinin ayağının ucuna dek geldi ve adam da topa vurdu bende bu sahneyi görünce İrem'e göstermek istedim.. Ve ikimiz aynı anda başımızı Güvenlik Görevlilerine çevirince güldük.. Çünkü Görevlilerden bitanesi diğerinin arkasından sarılmış havaya kaldırıp taşıyor :) Bunu başkalarından beklerdik ama bir güvenlik görevlisine hiç yakışmıyordu :)
Yedinci derste Numan hocanın 10I'yla dersi vardı.. Bulunduğumuz balkon da hem 10I'ın hem de 12A'ın balkonu olduğu için hoca oradan bizi görebiliyordu.. Ve bizi gördüğünde yanımıza geldi.. Kızlar kötü birşey yapmayı yani atlamayı düşünmüyorsunuz değil mi? deyince Hande Numan'a bakıp evet hocam ben düşünüyorum hatta bunun sorumlusu da sizsiniz dedi.. Hoca sınıfına geri döndükten bir süre sonra aşağıdan cam kırılma sesi geldi.. Meğer bizimkiler bir top oynarken top balkonun altındaki lambaya çarpınca haliyle cam da bomba patlar gibi kırılmış..
Sekizinci dersin zili çalar çalmaz Staff Room'a İlknur hocayı almaya gittik.. Odaya ben direk girip hocanın yanına gittim ve hadi hocam bizimle dersiniz var deyip hocanın elinden tuttum.. Hande'yle İrem'i görünce güldü ve Sizi gidi yalakalar dedi.. Bu da iyiye işaretti.. Bize olan kızgınlığı geçmiş demekti.. O dersi de atlatınca evlerimize dağıldık..
Gelir gelmez içimdeki sese uyup ilk önce bilgisayarı açtım.. Grandmam'dan mail gelmişti.. Çok hoşuma gitti.. Pazar günü geliyormuş inşallah.. Sanırım o da Buster'sız bir eve gelmekten korkuyor.. Çünkü Buster'ın yokluğuna ben bile alışamadım.. Her gün o eve gittiğimde kapıyı açtığımda Buster anahtarın sesini duyacakmışta koşarak gelecekmiş ve beni kapıda karşılayacakmış gibi hissediyorum.. Sonra dizlerime sürtünüp kulaklarının arkasını ve boynunu kaşımama izin verecek.. Ben bile unutamadıysam.. O evde yaşayan her an Buster'la birlikte olan Grandmam onun yokluğuna nasıl alışacak bilmiyorum..
MandaLina hergün iki saatliğine kreşe gidiyormuş.. Teyzem onu almaya gittiğinde Mama Z'i uzaktan görür görmez kendisini yere atıyormuş.. Eve gitmicem! Sen git ben gelmicem.. diye :) Kıyameti koparıyormuş oradan çıkarana dek.. Mama Z beni rezil ediyor diyor.. Öyle bir bağırıp ağlıyormuş ki millet kızına birşey yaptığını sanacak kadar :)
Bilgisayara baktıktan hemen sonra biraz ders yapmaya çalıştım.. Birden ilham perimin kanatlarını çırptığını hissettim.. Bu hisse bayılıyorum.. O kanatlarını çırpınca hiç kimse dokunmamalı bana o an.. İlham perim kanatlarıyla uçup duygularımın barındığı yere geliyor ve değneğiyle onlara dokunup uyanmalarını sağlıyor.. İçimde ki duygular yavaşça beynime doğru akıp kelimelere dönüşüyor.. O kelimeleri sıraya sokup kalemimden kağıda aktarıyorum.. Ardından bir iki kere okuyup yanlışlarım varsa onları düzeltiyorum ve işte şiirim karşımda bana sırıtıyor..
Perşembe akşamı iftara Mihriban ve enişte geldi.. Babam başka bir yere gitmişti.. Mihriban'lar babam gelmeden erkenden kalktı..
Ve o günde bitmiş oldu.. Başka gelişen bir olay olmadı.. Şimdi de sıra gelelim Cuma'ya..
Sabah okula gittiğimde bir de ne göreyim.. Altıncı sınıf yukarıya yani 10I'ın yerine 10I'da aşağıya inmiş.. Bu duruma o kadar gıcık oldum ki.. Neden böyle oluyordu ki? Ben bu sınıftaki bu bebeleri tanıyordum.. Hepsi çok gıcık.. Yaramaz.. Tenefüslerde koşturup duran saklambaç oynayan sık sık kavga çıkarıp kavga eden çocuklardı.. İrem'e de düşündüklerimi ilettim.. Ve dediğim de çıktı.. İrem'in tabiriyle koşmaca, saklambaç ve kavga etmece oynuyorlardı :) Umarım bu bebeler en kısa zamanda aşağı inerler yoksa bizden dayak yiyecek gibiler..
İkinci dersimiz boş olduğu için Jamie'nin getirdiği Dünya'yı Kurtaran Adam adlı DVD'i izleyecektik.. İzlemek içinde Video Room'a gittik.. Yalnız DVD Player'ı ilk başta kimse çalıştıramadı.. Sınıfın erkekleri böyle olmaz deyip uğraşmaktan sıkılıp gittiler.. Biz kızlar video room'da öyle otururken Niloofar DVD Player'ı açmayı becerdi.. Bizde diğerlerine haber verdik.. DVD takıldı.. Ekranda Loading yazısı belirdi.. Bir süre sonra renkler kaymaya başladı ve tv sapıttı.. Bu sefer DVD'i çıkaramadık.. David Player'a vurdu.. Tunacan başka şeyler yaptı.. Niloofar anahtar sokmaya çalıştı.. Daha sonradan Player'ı tornavidayla açmışlarda öyle almışlar DVD'i..
Kimya dersinde hocaya yine bir sürü sordum.. Tunacan sınıftan atıldı.. Derste bir ara ben hocaya ben kimyaya inanmıyorum çok fazla teori var bence saçmalık diye düşüncelerimi belirtince.. Hoca ben de inanmıyordum ama artık inanıyorum dedi.. Hande'de gördün mü sen de kimya öğretmeni olunca inanacaksın deyince ben de aman Allah korusun dedim :) Neme gerek.. Kimya'dan en kısa zaman da kurtulmak istiyorum.. Bir de öğretmenlik.. Iyk..
İkinci Biyoloji dersinde sınıfımıza gittiğimizde bir de ne görelim 9I'ın bebeleri bizim sınıfımızda.. Meğer hem onların hem de bizim biyoloji dersimiz varmış.. Öğretmen ben bunları yani 9I'ı boş bırakmam ama sizleri boş bırakırım deyince gıcık bilmiş bir çocuk neden onları boş bırakıyorsunuz ki zaten bir sürü boş dersleri var ve ayrıca 9I'yla 11A aynı.. Neyse Allah'tan onları sınıfı boşalmışta onlar da defolup gittiler.. İlknur hoca da bize ödev verdi cevaplarını yazın bugün bana verin dedi.. Biz ödevimizi yapmak için sıralarımıza yerleşirken Hande o bilmiş çocuğun lafına sinirlenmiş olmalı ki ''tabi 9I'yla 11A aynı biz ne biliyoruz ki.. Boşu boşuna okula gelip aynı şeyleri öğrenip duruyoruz '' dedi :) Ödevimizi yapıp dersin sonunda hocaya verdik..
Altıncı dersimiz boştu.. Hande, İrem ve JJ sınıfta oturmuş öyle walkman dinliyorlardı.. Diğerleri aşağıdaydı.. Benim dinleyecek bir walkman'im olmadığı için kendi kafamdaki müziğin sesini açmaya çalıştım.. Ve önümdeki deftere bir iki şey karaladım.. Hande arada sırada bana bakıp gülüyordu.. Ben de noldu diye sorunca o da öyle ciddi bakışlar atıyorsun ki dedi :) Long Break zili çalınca M. yani JJ'in sevgilisi sınıfımıza gelmesin mi? Ama bu sefer inadına sınıftan çıkmadım öyle oturdum.. Daha doğrusu çıkmadık..
Son derste İlknur hocanın notlarımızı yani verdiğimiz ödevlere not verdiğini öğrendik.. Hande kağıtlarımızı bize getirdi.. Ben ve İrem 10 üzerinden 8 almışız.. Hande 9 almış.. Neyse fena değil..
Dün okulda bunlardan başka birşey olmadı.. Ya da ben hatırlamıyorum..
Beni yine eve İrem'in annesi bıraktı çünkü erken çıkmıştık ve ben eve yürümek istemiyordum bu aralar baldırımın üstü çok ağrıyor.. Dayanamıyorum bu ağrıya.. Sağ bacağımı kendi isteğimle oturduğum yerde havaya kaldıramıyorum.. Pis sancı oluyor öyle yapmaya çalışınca.. İnşallah geçer.. Ağrıyı veren Allah şifasınıda verir inşallah..
Akşamleyin babamın personellerine iftar yemeği veriliyordu.. Biz de gittik.. Giderken L. yengemi ve ikizleri aldık.. İkizler arabada bıcır bıcır konuştular.. Vera bana bir kağıt verdi.. Bak bu davetiye dedi.. Sonra yengem okuldaki bir iki maceralarını anlatırken.. Vera kreşten eve geldiğinde annesine arkadaşlarını anlatıyormuş.. Ve Boluçin diye bir isim söylemiş.. Yengem böyle bir ismi hiç duymadığı için kızım o Burçin olmasın deyince bizimkisi kendisini yerlere atmış.. Hayır Boluçin diye.. Yengem de öğretmenini aramış ve gerçektende öyle bir çocuk varmış kreşte :) Yengem ilk önce ingilizce eğitimi dolasıyla ikizleri bizim okula verecekmiş ama yer kalmamış ve bizim okuldayken bir hocamızla karşılaşmış.. İşte yengemin soyadını duyunca a tabi demiş anlamalıydım çünkü sizin de gözleriniz B. kadar güzel diye.. Bizim ailemizde böyle iltifatlara alışkın değilizdir.. Hele ki iltifat yabancı bir erkekten geliyorsa.. Ve İrem bunu yapan adam pakistanlıymış ismini verince çok şaşıracaksın ya da belki de şaşırmazsın :) Bu fazla samimiyet havası sanırım Pakistanlı erkeklerin ruhunda var.. Güzel bayan görünce fazlasıyla laubali oluyorlar.. Ve ismini açıklıyorum Numan :)) Yemeğe giderken bir yağmur başladı ki.. Ankara'da ben bu kadar ard arda şimşekli yağmurlar görmemiştim.. Yolda giderken şimşekler bir kaç yerde aynı anda çakıp duruyordu.. Çok güzeldi.. Güzel bir akşam geçirdik.. Babamın iş yerinde Leyla abla diye birisi vardı.. Onu ilk gördüğümde ben bu yüzü bir yerden görmüştüm diye düşünmüştüm ama birşey çıkaramadım.. Sonra yemeğe gittiğimizde Leyla ablayla aynı masaya oturduk.. O da bana beni tanıdın mı dedi.. Ben de bir yerlerden çıkarıyor gibiyim ama bir türlü hatırlayamıyorum deyince o da bana dört sene önce P.E.I.S.G okuluna ilk başladığında sana bir iki kere ingilizce dersi vermeye gelmiştim.. Hatırlamaman normal çünkü o zaman açıktım dedi.. Ve bir süre sonra kafama dank etti.. Tabi ki hatırladım.. Sadece birkaç kere görmüştüm ama yine de o zaman onu çok sevmiştim.. Ama bazı sorunlar yüzünden bana ders vermeye devam edememişti.. Saat 10 gibi evimize geldik..
Ve ben biraz ders çalıştım ve yattım.. Sahura kalktığımda namazımı kıldıktan sonra saat 7'e kadar biraz daha ders çalıştım sonra yattım.. 9.5'ta kalktım.. Kalkınca yine biraz daha ders çalıştım.. Artık ders çalışmaktan bayınca bıraktım.. O zamandan bu yana grandmama gidip televizyon seyrettim.. Galactica diye gıcık bir dizi var CNBC-e'de ona biraz baktım.. Şimdiyse sana yazıyorum.. Sana yazmaya başlamadan önce Hakan buradaydı onunla biraz konuştuk.. Evet beni Msn'e geri ekledi :) Çok fazla konuşamadık çünkü iftara başka bir yere gideceklermiş.. Ne diyek hayırlı iftarlar.. Ha bu arada Hakan demişsin yaz birşeyler bekliyoz diye.. Al işte yazdım.. Artık doya doya okursun :))
Sevipte söyleyemediğim şarkılar var
Bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler
Keşke keşke o ben olsaydım dediğim hikaye kadınları
Düşlerim var..
Uyandığımda yalnızca başını hatırladığım ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim..
Bir adam var başımda tam dokunacakken uyandırıldığım..
Bir adam.. Sonumuzun ne olacağını hiç öğrenemedim
Düşümde bir adam var.. Benim mi bilemedim..
Bir adam var diyorum düşünüp düşümden ayrı kaldığım..
Durup da söyleyemediğim adımsa
Gizli kapaklı..
Sevda türküleri tuttursam da ben
Telli duvaklı..
Yanıma korlar mı adam seni?
Koparıp acıtmazlar mı beni?
Nafile yanar elim dudağım
Seni bana yar ederler mi?
Yağmur bulutu unutursa
Dalında çiçeği kurutursa
Yar benden utanırsa
Düşündüm düşümden ayrı kaldım..
Sibel Alaş - Adam
Bence bu şarkıyı dinlemelisiniz.. 1995'de söylenen eski bir şarkı.. İrem sen beğenir misin bilemiyorum ama kadının sesi çok güzel.. Neyse ben size tavsiyemi söyledim.. Çok güzel!! Ve annemin dediğine göre bu kadın bir ara çok ünlü olmuş..
Bugünlük bu kadar yeter.. Başka bir zaman yeniden görüşmek dileğiyle.. (Bira daha ders çalışmayı düşünüyorum.. Tabi karnımı doyurduktan sonr..) Şimdilik Güle Güle..
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
bu kadarınıda beklemiyodum ne parmak var sende en az cenen kadar sevhetli :D ha bide buster adlı kedinizden bahsetmişsin inan o kelimelerini cözebilmek için bi kaç kere okudum o bölümü:)ya diyom nedir bu ayaklarına sürtünüp senin ensesini kasıdıgın:)kareli jetonumun düşmesiyle uyandım:)her neyse ellerine saglık döktürmüşsün iyi güzel hosta hep okuldan bahsediyorsun ya buda ebni bazen sıkıyo yani derse giren hocaların okulun yanındaki güvenlik görv. vs. beni pek ilgilendirmiyo gibi:)okul acılmadan önceki yazıların beni çok daha etkilerdi ama sana şunu bunu yaz diyemem böle bi hakkım asla olamaz.sadece bilmeni isterim ki okulla ilgili olan bölümleri biraz hızlıca okuyorum:)teravi namazı gibi ve ismini sölemişken ben pek teraviye gitmiyom ipin uçunu bi kere bıraktınmı etkrar yakalamak güç oluyo.
Dert yandıgın bi konu var ona bi acıklık getirim bloguna yazı yazarken beklenmedik bi hatada yazdıklarının silinmemesini istiyosan yazılarını worl e yaz ve sonradan bloguna kaydet bölece bilgilerinin ucma riski olmaz cünkü office elektrik kesintisine karsı belgeleri belli aralıklarla oto.olarak kaydeder.çok incik boncuk anlattım:)ha bide laptop unun pilini şok ettirmen lazım cep tel.lerinin pilleride bitmeye yüz tutunca şoka tabi tutulur.şöle diyim pile kısa aralıklarla yüksek elektrik verilmesi.Neyse fenerin macı başlamak üzere cafe fazla kalablıklaştı bana müsade:)kendine cok cici bak irem ve diger ark.ına slm lar bys
birde şiirlerinden yazarsan sevinirim ok ;) mitatın slm ı var bye
Post a Comment