Friday, November 03, 2006

GooD aFTeRNooN

Bir kaç gündür sessizliğimi koruyordum dedim artık bugün yazmalıyım ve işte karşınızdayım..

Bugün anlatacak pek birşeyim yok.. Aslında var da ben birşey anlatmak istemiyorum.. Sana kısaca neler olduğunu hemencecik yazmaya çalışacağım..
Salı günü veli toplantımız vardı ve Usama veli toplantısına gelmedi.. Kısaca resmen toplantıdan kaçtı gitti.. Üstelik bize quizlerimizi check edip göndermiş.. 29 üzerinden 26 almışım.. Yani çok iyi bir not.. Hoş adam kolay bir soru sormuş orası ayrı bir konu..

İlknur hoca veli toplantısında anneme beni Dubai'e göndermemelerini söylemiş eh haklı da.. Aslında ben de gitmek istemiyordum çünkü January'de A-Levels'larım var.. Ve çok çalışmam lazım.. Şimdi her gün elimden geldiğince çalışmaya başladım.. Beni motive eden birileri var da.. Ve ben o çok sevdiğim ve çok değer verdiğim kişiye bir söz verdim.. Dedim ki ona söz veriyorum derslerime çalışacağım.. Bazı şeyler bunlara engel olamayacak.. O da peki dedi bana.. Ve ona verdiğim sözü tutuyorum.. Her gün en az üç saat çalışmaya başladım.. O kişiyi sormayın söyleyemem.. O benim kalbimde saklı.. Kalbimin en derin yerinde..

Seranat hocamız hakkında hüzünlü bir
haber aldık.. Bayramda bebeğini düşürmüş.. Onun içinde günlerdir okula gelmiyordu.. Bugün geldi.. Çok geçmiş olsun.. Hocaya gidip geçmiş olsun demek istedim ama çekindim belki üzerim diye korktum.. Allah yardımcısı olsun..

Başka birşey olmadı sanırım.. Bugün de okuldan çıktığımızda güya sinemaya gidecektik.. Ama Hande'nin dayısının doğum günü olayı bütün planlarımızı mahvetti.. İnşallah bir gün çıkıp gidebiliriz..

Babam yurt dışından geldi.. Çok özlemişim kendisini..
Dün akşam Merve (kuzenimin kızı) geldi.. Kendisi henüz 10 aylık.. Kucağıma aldım.. Beraber oynadık.. Kucağımdan inmedi.. Yere bırakıyorum emekleye emekleye gelip bacaklarıma tutunuyordu.. Bende onu kucağıma alıyordum.. Çok güzel vakit geçirdik beraber.. Sonunda yorulduğunda başını nereye koyacağını şaşırdı.. Bir bacağıma bir göğsüme koyup duruyordu ben de kıyamadım babama verdim annesine götürdü :))

Dün ve ondan önceki gün yaklaşık 10 kere elektrikler gidip geldi.. Sinir krizine girecektim..
Sanırım hayatımdan başka anlatacak birşeyim yok..

Şimdi aşağıda yazacağım yazıyı bana bir arkadaşım gönderdi.. Benim de çok hoşuma gitti yazayım dedim.. Eh bana feminist diyeneler okusun bunu :)

ERKEK DUKKANI

Kadınların gidip kendilerine erkek (koca) seçebilecekleri bir erkekdükkanı (mağazası) açılmıştır.Mağaza 5 katlıdır ve her kat çıkıldıkça, erkeklerin nitelikleri deyükselmektedir.Mağazada sadece tek bir kural geçerlidir: herhangi bir katınkapısından içeri giren kadın, o kattan alış-veriş etmek zorundadır veeğer bir üst kata çıkmak isterse, tekrar aşağı katlara inemez.Bir gün bir grup kız arkadaş, kendilerine erkek seçmek için mağazaya gider.Ve....
1. KAT ın kapısında şunlar yazılıdır: 'Bu kattaki erkeklerin çalışacakbir isleri var ve çocukları da severler'. Kızlar yazılanları okur vesöyle derler: 'Eh, hiç yoktan iyidir ama bir de üst kata bakalım'.
2. KAT ın kapısında yazılanlar: 'Buradaki erkeklerin iyi bir islerivar, çocukları severler ve son derece yakışıklıdırlar.' Kızlar: Hmmm,hiç fena değil ama acaba bir ust katta ne var?'
3. KAT: 'Buradaki erkeklerin çok iyi birer isleri var, çocuklarıseverler, son derece yakışıklıdırlar ve ev islerine de yardımederler'. Kızlar: 'Aman Tanrım, çok etkileyici ama yukarıda başkakatlar da var.'
4. KAT: 'Buradaki erkeklerin isleri çok iyi, çocukları cok severler,gayet yakışıklı olup, ev islerine yardım ederler ve ayrıca son dereceromantiktirler'. Kızlar çığlık atmaya başlarlar: 'inanılmaz, bir üstkatta bizi neyin beklediğini bir düşünün! ' Ve bir kat dahaçıkarlar...
5. KAT ın kapısında şunlar yazmaktadır: 'Bu kat bostur ve sadece,kadınları memnun etmenin mümkün olmadığını kanıtlamak için konmuştur.Çıkış soldadır; umarız inerken merdivenlerden yuvarlanırsınız

Bir şarkı dinliyorum bu son günlerde.. Yeni bir şarkı değil.. Ama yine de sözlerini yazmak istiyorum..

Sana uzaktan bakıyor artık gözlerim

Gönlüm senden geçmez
Bana döndü hep sözlerim
Unutmak o kadar kolaymı sandın?
Ayrılık bana aşktır artık
Dağılmış saçların gönlünün yatağına
Uyandırma
Sabah olsun ben giderim
Sen kal rüyamda
Aramak o kadar kolay mı sandın?
Yollarım bana aşktır artık
Ah gitmek o kadar kolay mı sandın?
Yoların bana aşktır artık
Sesim bende bir yabancı gibi... şaşarım
Gönlümün takvimine şiir oldu yüzün... ararım
Ah bulmak o kadar kolay mı sandın?
Aramak bana aşktır artık

Düş Sokağı Sakinleri

Bugünlük bu kadar yeter.. Başka zaman yeniden görüşmek dileğiyle.. Umarım birileri yine yazı tipim hakkında şikayette bulunmaz.. :))

LapTopZ

Saturday, October 28, 2006

BoNSoiR

Bonsoir fransızca iyi akşamlar demektir :)
Dün akşam ilk defa gece ikiye kadar internete baktım.. Ama bir yönden de iyi geldi.. Kafamı dağıttım.. Şimdi kendimi daha iyi hissediyorum.. Aslında zaten iyiyidim fakat dün kimya hocasına o kadar çok sinirlenmiştim ki anlatamam..
Bugün 11' e kadar uyudum.. Ben geç kalkmaktan nefret eden insan.. Bu sene okul başladığından beri okulda öyle çok strese giriyorum ki erken kalkmayı sevmemeye başladım.. Haftasonlarında elimden geldiğince uyumaya çalışıyorum.. Bugün kalktıktan sonra hemen kimya çalışmaya başladım.. Çalıştım işte.. Motive diye birşeyden eser yoktu içimde ama çalıştım.. Tabi bu çalışmadan sonra beynim sulandı.. Bir süre beynim sanki kafamın içinde culuk culuk ediyordu
Saat 4.30'a doğru Mama Z ve ML İstanbul'a gitmek üzere yola çıktılar.. ML'i öpelim dedik ama öptürmedi kendisini Bayan Huysuz.. Bir de diyor ki asansöre binerken '' Sonya öpeyim sonya.. '' Ben de o şirinliğe dayanamayıp çok öpersin dedim.. Yüzünü asıp bindi asansöre :)
Sonra bunun üzerine karnımın kazındığını hissettim.. Ve mutfağa koştum.. Kendime güzel domatesli, marullu bir sandviş yaptım.. Mayonez de koydum.. Çok güzel oldu.. İki dakika içerisinde bitirdim.. Nefis olmuştu.. Ellerime sağlık..
Sonra akşamleyin Grandmam'a gittim.. Beraber ER' ı seyrettik.. Ve beklediğim oldu.. Mark öldü.. Hem de çok acıklı bir şekilde haberini aldılar.. O mektubu okuduğu yerde çok duygulandım.. Bir diziye duygulanmak tuhaf bir his.. Yarın Smallville ve X-Files'ı seyretmek istiyorum..
Şimdi sana yazıyorum işte..
Gündemden başka anlatacak birşeyim yok..

eVLi eRKeĞiN eVRiMi

6. hafta: Seni seviyorum!

6. ay: Tabii ki, seni seviyorum...
6. yıl: Seni sevmesem çoktan çeker giderdim.

6. hafta: Aşkımm, ben geldim...
6. ay: Selam!
6. yıl: Annen ne yemek yapmış?

6. hafta: Zahmet etme, ben açarım.
6. ay: Ben açayım mı kapıyı?
6. yıl: Yahu şu kapıya baksanıza!

6. hafta: Sevgilim, Ayşe telefonda!
6. ay: Seni arıyorlar...
6. yıl: Telefoooon!

6. hafta: Zor bir çocukluk geçirmişsin...
6. ay: Senin anan da cins ha!
6. yıl: Ulan tam da anana çekmişsin.

6. hafta: Bu yaz seni Venedik`e götüreceğim...
6. ay: Tatilde Ankara`ya gitsek ne olur?
6. yıl: Niye, evin suyu mu çıktı?

6. hafta: Bu yüzüğü inşALLAH seversin.
6. ay: Resim çerçevesi aldım, her zaman lazım.
6. yıl: Şu parayla kendine bir şey al.

6. hafta: Hangi filmi görmek istersin?
6. ay: Başyapıt`a gidelim mi?
6. yıl: Başyapıt`ı gör, ben çok beğendim.

6. hafta: Üzülme sevgilim, leke yapmaz.
6. ay: Dikkat etsene yahu!
6. yıl: Amma da sakarsın be kadın!

6. hafta: Ben pek bu fikirde değilim.
6. ay: Bu konuda yanlış düşünüyorsun.
6. yıl: Saçma sapan konuşma, Alla`sen...

6. hafta: Yaptığın yemeklere de bayılıyorum!
6. ay: Bu akşam ne yiyoruz?
6. yıl: Gene mi makarna!?

6. hafta: Bir şey içer misin?
6. ay: Bir cola turka içerim.
6. yıl: Gene buz koymayı unutmuşsun.

6. hafta: Bu elbise sana çok yakışmış.
6. ay: Bir elbise daha mı aldın?
6. yıl: Kaç para verdin buna?

6. hafta: Özür dileyecek bir şey yapmadın ki...
6. ay: Biraz dikkat etsene be kızım!
6. yıl: Hay seni alana...

LapTopZ

Friday, October 27, 2006

HaiN KoCaLaR :)

Sana bugün anlatacak pek birşeyim yok.. Okula gidip geliyorum.. Ve resmen sürünüyorum.. Kimya hocamız Usama uyusluk yaptı yine bugün.. Sınav kağıtlarımızı kontrol etmiş.. 20 üzerinden 15 almışım.. Halbuki 18 almam gerekiyordu.. Ama adamla tartışacak halim yoktu.. Ve o kadar sinirlenmiştim ki.. Hocaya saygısızlık etmek istemediğim kendimi zorla susturdum.. Çünkü bize öyle şeyler yakışmaz.. Kimya dersleri zaten çok sıkıcı geçiyor.. Fizik dersleri ayrı bir uyuz.. Uyuyorum resmen o derslerde.. Defterimi karalamaktan başka birşey yapmıyorum..
Yarın sinemaya gitme ihtimalimiz var demiştim ya.. Gidemiyoruz.. Neden? Çünkü kimya hocası pazartesi gününe quiz çıkardı.. Bu yüzden Usama'ya uyuz oldum.. Ve kızlara da biraz kızdım.. Aslında bana göre gidebilirdik.. Ama işte onlar gitmeyince ben tek başıma nereye gideceğim.. Partner yok.. Neyse başka zaman inşallah..
Annem dün abimleri aramış.. Z. amcam sabahleyin onlara kahvaltı hazırlamış.. Herkes uyandığında bakmışki muhteşem bir sofra.. Akşama da Afgan Pilavı yapmış.. K. ablam da anneme demişki.. Babamların bizimle gelmesi çok iyi oldu.. Kendimizi şimdi daha iyi hissediyoruz diye.. K. ablama bazenleri çok üzülüyorum.. Orada öyle yalnız başına.. Zor bir hayat olmalı onun için.. Allah yardımcısı olsun inşallah....
Elizabeth adlı filmin etkisinden kurtulamamış olmalıyım ki bugün defterlerime The Virgin Queen ve Elizabeth yazıp durdum..
ML çok tatlı.. Ama yarın gidiyor.. Ve bu benim depresyona girmem için çok iyi bir neden..
Bugün SmallVille'ı seyrettim.. Bugün de fena değildi..
The OC başlamış ama bakmadım.. Şimdilik ilgimi yeniden çekmedi.. Çünkü o dizide de çok aptalca şeyler olmuştu ve beni hayal kırıklığına uğratmıştı..
X- Files'ı izlemek için sabırsızlanıyorum..
Yarın Kimya'ya çalışacağım.. Ama Usama'ya hala kızgınım.. Canım istemiyor.. Motive olmam lazım..
Matematik hocası Seranat iki gündür okula gelmedi.. İnşallah önemli birşeyi yoktur..
Başka anlatacak birşeyim kalmadı..

Aşağıdaki kısa fıkralar bir maille gelmiş.. Ehh buraya istediğimi yazma hakkım olduğuma göre bunları da yazmaya karar verdim :))

Avukat müvekkiline telgraf çekti:
'' Başınız sağolsun. Karınızın gömülmesini mi, mumyalanmasını mı, yoksa yakılmasını mı sağlayalım? ''
Ertesi gün cevap geldi:
'' Emin olmak için üçüde yapılsın. ''


- Hey dostum iyi haberlerini aldım, evlenmişsin!!!
- Evet bu dördüncü oldu
-Önceki üçüne ne oldu peki?
-Üçü de öldü..
-Yapma ya.. Çok üzüldüm.. Nasıl oldu peki?
-İlk karım yediği mantarlardan zehirlenerek öldü.
-Bu korkunç birşey.. Peki ya ikincisi?
-O da mantar zehirlenmesinden öldü..
-Tanrım ne kederin varmış senin ya üçüncüsü? Yoksa o da mı..
-Hayır hayır.. O boynu kırılarak öldü.
-Anlıyorum kazaydı yani..
-Hayır.. Mantarları yemedi!!

Las-Vegas'ta harika otellerden birinin gece kulübünde sihirbazın biri nefis bir gösteri yapmı.. Arka sırada oturan bir bey bağırarak sihirbaza o numarayı nasıl yaptığını sormuş..
''Söyleyemem!'' demiş sihirbaz, '' Öğrenirseniz sizi öldürmek zorunda kalırım!..''
Kısa bir duraklamadan sonra,
''Tamam'' demiş adam..
''O zaman karıma söyleyin!''

Bir adam sabah yürüken ilginç bir cenaze kafilesi farkeder. Önde giden köpekli bir adam , arkasında bir tabut ve 10 metre arkadan gelen bir başka tabut ve tek sıra olmuş yaklaşık 200 adam. Tuhafına gider.. Kafilenin başındaki adam kuşkusuz cenazenin sahibidir, yanına yaklaşır ve sorar
'' Beyefendi, bu üzüntülü gününüzde hatırlatmak istemem ama ölenler neyiniz oluyor? ''
Adam yanıtlar,
'' Öndeki karım arkadakide kayınvalidem ''
'' Vah vah başınız sağolsun, nasıl oldu? ''
'' Köpeğim karıma saldırıp öldürmüş.. Kayınvalidem de karıma yardıma gelince onu da öldürmüş''
Adam biraz düşündükten sonra sorar,
'' Beyefendi köpeğinizi ödünç alabilir miyim? ''
'' Sıraya geç!!! ''

Yeniden görüşmek dileğiyle.. Şimdilik güle güle..

LapTopZ

ZeKi KaDıN :)))

Bana bir mail geldi.. Gönderilen hikaye hoşuma gittiği için paylaşmadan edemeyeceğim..

Ağır bir hasta hastanede. Tüm ailesi bekleme odasında doktorlardan haber bekliyor. Yorgun ve umutsuz bakışlı bir doktor çıkıyor.
'' Tek yaşam şansı var o da beyin nakli. Böyle bir ameliyatı ilk olarak deneyeceğiz, tabi masraflar hastanın ailesine ait ''
Aile şaşkın, yorgun, çaresiz.. Aralarında biri:
'' Peki ama fiyat ne kadar? ''
Diye sorunca değişir diyor doktor:
'' 5000 euro erkek beyni kullanırsak, 200 euro kadın beyni kullanırsak.. ''
Uzun bir sessizlik çöker.. Beyler gülmemeye çalışır. Hanımlarla gözgöze gelmekten kaçarlar. Ama aralarından bir tanesi merakını yenemez:
'' Peki doktor bu fiyat farkının sebebi nedir? ''
Bu sorunun üzerine cerrah gülümser:
'' Eh tabi aynı arabalar gibi, kadın beyinleri ucuz oluyor akıllarını çok kullandıkları için.. Kullanılmış bir akıl, kullanılmış bir beyin. Erkek beyni ise hiç kullanılmamış sıfır km araba gibi pahalı oluyor. ''

Bunu Zeki Bir Kadına İlemeyi Unutmayın :)

Hikayenin ortasında gülümseyen beylere Selaaamm..

Hikayenin sonunda gülümseyen hanımlar Öpüldünüz..

Görüşürüz..


LapTopZ

Thursday, October 26, 2006

GuTeN aBeND

Merhaba canım.. Şimdi kendimi bir tuhaf hissediyorum.. Neden diye soracak olursan.. Daha demin Grandmam'da bir film seyrettim.. Nedense çok etkilendim.. Gerçek bir hayat hikayesi.. ELİZABETH.. The Virgin Queen.. İngiltere'nin kraliçesinin hayatını.. Nasıl kraliçe olduğunu ve ona ihanet edenlerle nasıl mücadele ettiğini.. Ülkesini aklıyla nasıl daha iyi bir hale getirdiğini anlatan bir film.. 40 seneden fazla tahtta kalıyor.. Aşık olduğu kişinin ona ihanet etmesiyle bir daha hiç evlenmiyor ve sevdiğiylede görüşmüyor, İngiltere'yle evlendiğini söylüyor bu yüzden de ona The Virgin Queen deniliyor.. Acıklı bir hikayesi varmış.. Zor bir hayat yaşamış.. Ve filmde Elizabeth'i oynayan aktris o kadar güzel oynamış ki bütün duyguları hissettirebiliyor karşındakine.. Bence izlenmesi gereken bir film..
Dün sana yazmıştım ama son anda yazıyı göndermeye çalıştığım sırada bir sorun çıktı ve gönderemedim.. Kötü oldu bütün yazdıklarım boşa gitti.. Bugün de dünkü yazdıklarımı yazmaya çalışacağım..
Pazar akşamı yani Ramazan'ın son günü Ö. dayımlara iftara gittik.. Abimlerde bizlerle beraberdi.. O akşama dair anlatacak pek bir şey yok.. O yüzden bayrama hemencecik geçebiliriz.. Bayramda neler yaptığımı anlatmadan önce Ö. dayımlarda bütün aile bir arada olduğu için hepimizin resmi çekildi.. ML benim kucağıma çıktı.. Fotoğraf çekildikten sonra bana bakıp ben senin kucağından çekildim dimi diye sorup durdu..
Bayram sabahında babamlar bayram namazına giderken hep beraber kalktık.. Aslında bu bayram sabahı baba tarafı bize kahvaltıya gelecekti ama olmadı.. Kısmet değilmiş.. Baba tarafındaki herkes Bolu'ya gitti.. Sabah kalkınca babamlar gelmeden hemen giyindim cicilendim.. C. amcamın en büyük A. abim birşeye kızdığı için Bolu'ya ailesinin yanına gitmedi.. Bu yüzden de babam o evde yalnız diye onu kahvaltıya çağırdı.. Annem hemen sofraya bir iki şey koydu.. Biz hiç bir şey yemedik çünkü kahvaltıya Grandmam'a gidecektik.. A. abimde bizde çok durmadı zaten.. O evine gittikten sonra biz de Grandmam'a gittik.. Bütün anne tarafı oradaydı.. Dayımlar ve teyzemler.. Hep beraber oturup kahvaltımızı yaptık.. Sonra annem yeğenlerine aldığı hediyeleri tek tek verdi.. Küçüklere okuma ve boyama kitabı, büyüklere kitap ve t-shirt gibi şeyler verdi.. Bütün yeğenlerine elini öptürdü.. Bunun sık olmayacağını bilen Ö. dayım hepsinin resmini çekti.. Annem hediyelerini verdikten sonra Grandmam'da torunlarına aldığı hediyeleri verdi.. Bana çok güzel turuncu bir t-shirt almış.. Yarın okula giderken onu giymeyi düşünüyorum.. Rengine bayıldım..
Grandmam'dan çıktıktan sonra K. ablam ve abim.. Mihriban, Kuzen E, Kuzin E, M enişte Mama Z, Z enişte ve ML halaları olan E. halaya gittik.. Orada bir yarım saat oturduktan sonra Büyük Babaanneye gittik hep beraber.. Orda da bir süre oturduktan sonra ( büyük babaanne böbreklerinden rahatsızmış.. Bir taş varmış ama bir türlü düşmüyormuş.. Çok küçük olduğu için de doktorlar kıramayız diyorlarmış.. Ve bu da çok ağrı yapıyormuş.. Geçmiş olsun.. Allah acil şifalar versin inşallah.. ) babamın amcası olan Hacı Mehmet Amcaya gittik.. Kendisini en son geçen sene görmüştüm.. O günden bu yana çok fark vardı.. Zayıflamış ve eski gücü yok olmuştu.. Geçen sene bir şey anlatırken oradan oraya zıplıyordu.. Şimdiyse bizimle konuşurken yatağındaydı.. Bir sene bir insanda çok şey değiştirebiliyor.. Değiştiriyor.. Yaşlılık böyle birşey işte.. Bir anda seni alıp avucuna yerleştiriyor sıkıyor sıkıyor ve bir daha bırakmıyor.. Ta ki ölüm gelene dek.. Gençliğinin değerini bilmeyenlerin yaşlıları görmesi lazım.. İbret almalılar.. Gençlik bir kez gitti mi bir daha asla geri gelmez.. Kaybolunca değerini bilmek bir işe yaramaz.. Hacı Mehmet Amca beni çok seviyor.. Bana baktıkça ağlıyor.. Anneme de belli bir saygısı var babası ve dedesinden dolayı.. Hikmet yengenin verdiği sütlacı Hacı Amcanın hatrı için yedim.. Daha sonra da oradan çıktık.. Hacı Mehmet Amca'yla aynı apartmanda oturan.. Ö. dayımın kayınpederi olan Ş. yengemin babasını ziyarete gittik.. Artık oradayken hepimiz yorulmuştuk.. K. ablamın ve Kardeşimin gözleri kayıyordu.. Benimde ayaklarım yorulmuş arabaya in bin ayakkabılarımı bağla çöz derken sol tarafıma bir ağrı saplanmıştı.. Oradan çıktıktan sonra ısrarlarımız sonucunda sonunda dünürlerimize gittik.. Böylelikle K. ablamda ailesinin bayramını kutlayabildi ellerini öpebildi.. N. teyzelerde yani dünürlerimizde otururken Ö. dayımlar ve M. dayımlarda geldiler.. Bir süre hep beraber oturduk.. Sonra çıktık.. Bu sefer babamın öbür amcası olan Ali amcanın ziyaretine gittik.. O da beni çok sever.. En son görüşmemizde bana ölmeden önce mürüvvetimi görmek istediğini söylemişti.. Bende gülümseyip içimden hayırlısı olsun demiştim hafifçe utanarak.. Bu sefer gittiğimizde onunla konuşmak kısmet olmadı.. Meliha babaannenin yani Ali amcanın eşi ( ailede Meliha teyzeye hep babaanne denir.. Bizim ikinci babaannemiz gibidir ) gelinin yanına gittiğini.. Ali amcanında evde tek başına öğrendik.. Babamda ordan birisine kapıyı açtırdı.. İçeri girdiğimizde televizyonun sesi sonuna kadar açıktı ve gösterimde beşinci boyut diye bir dizi vardı.. Ali amcanın bulunduğu odanın ışığı da açıktı.. Yalnız Ali amca uyuyordu.. Babam korkutmamak için ışığı yakıp söndürdü ama Ali amca hiç birşey hissetmiyordu.. Göğsü nefes alıp verişlerinden kalkıp inmese ölmüş olabilceğini bile düşünebilirdik.. Annem de uyandırmayalım dedi böyle kalabalık görürse korkabilir.. Hep beraber oradan çıktık.. Meliha Babaannenin gelininin evine gittik.. Meliha babaannenin oğlu, gelininin eşi de 24 sene önce vefat etmiş.. Orada 6 senedir görmediğim S. teyze ve iki kızı vardı.. İki kızı da çok büyümüş.. Benimle yaşıt olan Z. kendisini çok değiştirmiş.. İstanbullular gibi başını örter olmuş.. Onun küçüğü E. Kardeşimden bir yaş büyük o da çok değişmiş ama çok güzelleşmiş.. Bir havaya girmiş :) S. teyze ve kızları çok güzelleştiğimi söylediler.. Yüzüm çok hoş olmuş.. Ben de bu ilfitatlara teşekkür ettim.. E'nin çok güzelleştiğini söyledim.. Onlarda da oturduktan sonra evimize geldik.. K. ablam ve abim küçük bir bavul alıp tekrar öbür tarafa yani N. teyzelere gittiler.. O gece orada yattılar..
Bayramın ikinci gününe gelince sabah kalktık.. Kimse gelmedi ikindiye kadar.. Bende öğlenleyin Grandmam'a gittim.. Oraya annemin kuzenleri E. halanın kızları geldi.. Daha sonra C. teyze bir misafir geldi.. Üçlü misafir.. Bir kızları vardı.. Zihinsel özürlü.. Kendisi 30'unu geçmiş.. Ama Zihni Allah korusun 3 yaşında kalmış.. Allah ailesinin yardımcısı olsun.. İnşallah o şeker ablamız cennetten bir köşke sahip olacak.. Daha sonra ben eve gittiğimde annemle babamın dışarı çıktığını babamın bir diğer amcası olan Nahit amcaya gittiklerini öğrendim.. Ordan da alışverişe gitmişler.. Nahit amca bana mercan göndermiş.. Kıpkırmızı.. Çok güzel birşey.. Tabi ki tam bir mercan değil onun bir parçası ama yine de çok güzel.. Onu bir ipe bağlayıp odamda astım.. Küçük bir parça.. Ona burdan çok teşekkür eder ellerinden öperim.. Babamlar geldikten sonra babamın kuzeni Hacı Mehmet Amcanın oğullarından bir tanesi geldi.. M. amca ve C. teyze.. Onlarla beraber oturduk.. Sonra akşamleyin N. teyzeler yani dünürlerimiz abimlerle beraber çaya geldiler.. Geç saate dek onlarla beraber oturduk.. Çok güzel bir akşamdı.. K. ablamın bir küçüğü Esmer E. (E. ler çoğaldı napim aklımada onun esmerliği gelince böyle yazayım dedim ) benden bir yaş büyük onunla sohbet ettim.. Kardeşimde onunla yaşıt olan Y. konuştu.. Esmer E. benim resimlerimi çekti.. Bir pozum vardı ki düşünen kadın pozundaydım :)) Güzel bir akşamdı.. Onlar gittikten sonra Abimler bavullarını hazırladı.. Mama Z'de onların yanında durdu.. Geç olduğu için ben de dayanamayıp yattım..
Bayramın üçüncü günü sabahı Z. amcamlar kahvaltıya geldi.. İkizlere hediyelerini verdik.. Çantaları çok hoşlarına gitti.. Vera bana sarıldı seni çok seviyorum dedi ben de ona dedim ben de seni çok seviyorum.. M. dayımlar Adana'ya geri döndü.. Z. eniştem İstanbul'a geri döndü.. K. ablamın E. ablası eşiyle beraber (esmer E. değil karıştırma) evine geri döndü.. Kısacası herkes dağıldı be güzelim.. K. ablam ve abim saat 3.5'a doğru gittiler.. Abim anneme sarıldığında duygulanıp ağlamış.. O ağlayınca Kardeşim ağlamaya başlamış.. Eh onlar ağlayınca.. Dayanamayan S. yengem ağlamış.. İyi ki oraya gitmemişim.. Bu son anlar her zaman çok kötü oluyor.. Onları çok özleyeceğim.. Şimdiden çok özledim..
Bugünden anlatacak birşeyim yok.. Okula gittim.. Normaldi..

HoKKa

Kuş uçtu gitti kafesinden
Bilsem kapatırdım kapıları önceden
Giyindim çıktım koştum peşinden
Gördüm ki herşey gitmiş yerinden

Kime anlattın dertlerini
Kimlerle geçirdin günlerini
Kimler ısıttı ellerini
Kimler kuşattı gecelerini

Köfte dudaklarını hokka gibi ağzını
Lokma lokma her yanını
Öpsem yeniden dönsen köşeden

Serçe parmağını fıstık yanaklarını
Lokma lokma her yanını
Öpsem yeniden dönsen köşeden

Gerildim ben de yay gibi hemen
Kötü söz söyledim o an öfkemden
Bilsem döneceksin şu an köşeden
Zil takar oynardım günden geceden

Kime anlattın dertlerini
Kimlerle geçirdin günlerini
Kimler dokundu hassas kalbine
Kime bıraktın benim yerimi

Nazan Öncel

İşte böyle güzelim.. Bugün de yazacak başka birşey kalmadı sanırım.. Ha bu arada Cumatesi günü kızlarla sinemaya gideceğim inşallah.. Sınav'a..

LapTopZ

Saturday, October 21, 2006

BuoNa SeRa

BuoNa Sera italyanca iyi akşamlar demek.. Bunu da benim sayemde öğrenmiş oldun işte.. Neyse lafı çok uzatmadan son haberlere gelelim.. Biliyorsun Salı gününden beri hastayım.. Ve Cuma günü okula gitcektim ama gidemedim.. Çünkü çok daha kötü oldum.. Artık her öksürdüğümde vücudum ağrıyordu.. Ve nabzım gittikçe hızlanıyordu.. Onun için yine ilacımı aldım ve uyudum öğlenlere dek..Canım Ablam dedi ki öyle bir öksürüyorsun ki ben bir iki öksürdüğümde bile hemencecik yoruluyorum.. Bir de senin gibi öksürecek olsam herhalde canım çıkacakmış gibi hissederdim.. Ben de sadece gülümsedim bu sözlere.. Ne diyebilirdim ki.. Bir nevi alışmıştım artık.. Elimden birşey gelmiyor.. Hastalıkta Şifada Allah'tan.. Ve ben ona teslim olmuşum.. Hep dua ediyorum.. Bu hastalıklar biliyorum ki benim için bir imtihan.. Ve inşallah bunların hepsi günahlarıma keffaret olur.. Hiç kimsenin hayatı kolay değildir.. Ama kimimizin imtihanları çok daha ağır olabiliyor.. Ve ben eminim ki bir yerlerde benden çok daha acı çektiğini düşünen ya da çeken birileri vardır.. Onları düşünüp halime daha da şükrediyorum.. Sonuçta bu dünya gelip geçici.. Ve sonuçta hepimiz bir gün buradan göçüp gideceğiz.. Unutulacağız.. Ne bu beden ne de hastalıklarımız kalacak.. Herşey bir anda bitecek ve geriye baktığımızda yaşadığımız senelerden kaçta kaçını hatırlayacağız.. Bilmiyorum.. Zaman şu dünyadaki en büyük bilmece benim için.. Zaman bize oyun oynamayı çok seviyor.. Onun için de onun değerini bilmeliyiz.. Kendimizi boş şeylere üzmemeliyiz.. Bunu bazenleri yapamıyorum.. Ama okul arkadaşlarım bilirler.. Ben okulda moralim bozukken bile gülecek birşey bulabiliyorum.. Bazenleri bunu garipsiyorlar farkındayım.. Ama dediğim gibi zaman kıymetli ve çok kısa.. Elimizden akıp giden su gibi.. Bir daha geri gelmiyor.. Ve musluk kapanıp su akmayınca bir süre sonra elimize ne kadar az su değdiğini düşünüyoruz gibi.. Ben ileride eğer yaşarsam inşallah.. Geriye baktığımda hep güzel şeyler hatırlamak istiyorum.. Onun için de daima gülümsemeye çalışıyorum.. Bu konuyu kapatalım artık ben kendimi kaptırdım.. Yazdıkça yeni şeyler geliyor aklıma :) Bu gidişle susamayacağım..
Dediğim gibi kaç gündür hastaydım.. Dün gece uyuyamadım.. Abim de arkadaşlarına gidecekti.. Beraber sahur yapacaklardı.. Annem de dedi abin gitmeden önce acile gidelim.. Daha kötü olmanı istemiyorum.. Ben de acile gitmeyi çoğu zaman sevmiyorum.. Bu sefer hiç istemiyordum.. Sonra geçen sefer karşılaştığım güler yüzlü hemşireleri ve ilgili doktoru gözümün önüne getirip pozitif düşünmeye çalıştım ve kabul ettim acile gitmeyi.. Bunları düşünürken devamlı öksürüyordum.. Ve nabzım 110'dan fazla atıyordu.. Nefesimi alıp veremediğimden dolayı akciğerlerimdeki havayı boşaltamıyordum.. Bu yüzden de bir süre sonra nefes alamamaya başlıyorum.. Sık sık nefes aldığım için konuşmaya mecalim de kalmıyor.. Fazla öksürmekten midem bulanıyordu artık.. Gecenin ikisinde Kardeşimi Grandmam'a yollayıp biz de yakın olduğu için Fatih Üniversitesinin Aciline gittik.. İçeri girdiğimde.. Daha hemşirenin yüzündeki ilgisizliği gördüğüm anda sıkılmıştım.. Hemşire adımı soyadımı ve yaşımı sordu.. Şikayetimi söylettirdi.. Ve doktoru çağırdılar.. Doktor odaya girdiğinde iyice sıkılmıştım.. Çünkü senelerdir hastanelere gide gele doktorları tanıyabiliyordum.. Hangisi ilgili hangisi işini severek yapıyor.. Ve bu doktor ayakta uyuyordu.. Şikayetimin ne olduğunu sormadan stetoskopla bir tek sırtımı dinledi sadece sırtımı dinledi.. Ne ilaç aldığımı sormadı bile.. Rahatsızlığımı hiç sormadı.. Nabzımı ve tansiyonumu ölçüttürmedi.. Sadece hemşireye bana vermesi gerektiği ilacı söyledi.. Ve gitti.. Ağzım açık kalmıştı.. Arkasından seslenmek istedim.. Hey adamım benim alerjik astımım var.. Bu yüzden de aldığım ilacı sormalısın.. (ilaçların fazlası zarar verebiliyor) Doktora o kadar sinir olmuştum ki.. Neyse ilacımı buhar olarak maskeden çektim.. (Oksijen bile vermediler) Normalde ben acile gittiğimde her zaman ilk önce nabzımı ve tansiyonumu ölçerler.. Ve bunu doktora söyledikten sonra doktor beni dikkatlice muayene eder.. Hastaneye gelmeden önce aldığım ilaçları ve onları ne zaman aldığımı sorarlar.. Ve doktor çekip gitmez.. Biraz durduktan sonra ben oksijenimi alırken odasına gider.. Tedaviden sonra gelir ve nasıl olduğumu sorar tekrar nabzımı ve tansiyonumu ölçtürür.. Yeniden muayene edip nefes alış verişlerimi kontrol eder.. Ya ben bu acilde beni yatırmadılar bile oturduğum yerde pat diye maskeyi taktı hemşire.. Doktoru hiç sormayın adamı bir daha görmedi.. Anca boynundaki stetoskopla sırtımı dinlemeyi ve ilacımı söyleyip gitti.. Ben bunları düşündükçe ilacımı alırken iyice sinir oluyordum.. Ve ilaç içimde birşeyleri kurutuyormuş gibi geliyordu.. Öksürüp duruyordum.. İlacımı aldıktan sonra hemşire sağolsun nasıl olduğumu sordu ben de iyiyim teşekkür ederim dedim.. Annem bu dediğime inanmamıştı kızını tanıyordu.. Ama o da doktorlara benimle gelip gittiği için burdaki ilgiden hiç hoşlanmamıştı.. Sonra hemşireye evdeyken nabzımın çok hızlı olduğunu söyleyince hemşire hanım lutfedip nabzımı ölçtü.. Evet nabzı şu an çok hızlı değil ama ritmik atmıyor dedi.. Gözlerimi devirdim.. Artık gitmek istiyordum.. Ve bir daha buraya gelmeyecektim.. Annem yine emin olup olmadığımı sordu bende hızlıca başımı salladım.. Çok şükür ısrar etmeden peki dedi gittik.. Para ödenirken sizce ben napıyordum.. Tabi ki gülüyordum.. Abim de espri yapıyordu.. Gerçekten iyi olduğuna emin misin? İstersen bir fıs daha çek :)) Hastanenin iyi olmadığının bir diğer kanıtı da şu biz ordayken neredeyse doğum yapmak üzere olan bir kadın ve kocası geldi.. Personel sizce ne dedi? Boş yatağımız yok sizi alamayız.. Ve adamın cevabı şuydu nasıl bunu söyleyebiliyorsunuz? Karımın hamileliğinin başından beri bu hastaneye geliyoruz ve siz doğum için onu alamayacağınızı söylüyorsunuz.. Onlara noldu bilmiyorum çünkü göremedik.. Ordan çıktıktan sonra.. Bilin bakalım doktor stetoskopuyla sırtımı dinlemekten başka hiç birşey yapmadıktan sonra ne kadar aldı.. 60 YTL.. Annem de bu işe çok kızmıştı.. Ve eve gelince hemen yattım ama nafile uyuyamadım.. Öksürüyordum.. Su içtim.. Saat dört buçuğa kadar uyuyamadım.. Sabah on bir de ayaktaydım :) Sabah kalkınca baktım böyle olmayacak Serevent'in İnhaler'ını sıktım ve rahatladım.. Şu an öksürüyorum ama daha iyiyim..
Bugün geçmiş olsun demek için T. Dedem (bu sabah umre'den geldi) (Allah kabul etsin inşallah.. Darısı isteyenlere ve bize) Grandmam, ML ve Mama Z geldiler.. ML sağ yanağımdan öptü sonra geri çekilince ben de dedim hadi bu yanaktan da öp.. ML sağ elini kaldırıp.. Yeter!! Sonra öperim.. demesin mi :)) Çok bilmiş birşey oluyor.. Bıcır bıcır konuştukça.. Maşallah :))
Daha sonra Babaannem Bolu'ya gitmeden önce kapıdan uğradı bana geçmiş olsun demek için ve tabi bayram harçlıklarımızı verdi.. Ehu :)) Ne kadar aldığımızı söylemeyeceğim ayıp :)
Ve öyle otururken kapıdan birisi girdi.. İlk önce beynime mesaj gitmedi sonra baktım ki Kuzin gelmiş.. Sarıldık..
Şimdi herkes Mihriban'da.. Ama ben ve annem gidemedik.. Çünkü ben hastayım ve Mihribanların evi küflü ve evlerinde kedi var.. O yüzden hastayken gidemem.. Kötü olur..
Grandmam'da Without a Trace'ın tekrarını seyrettim müthişti..
Dün de SmallVille'ı seyretmiştim.. O da müthişti..
Bir saate babam gelecek inşallah..
Tekrar görüşmek dileğiyle.. Buano sera..

Thursday, October 19, 2006

KaDiR GeCeSi


Bugün pek birşey yazacak halim yok.. Kendimi çok hasta hissediyorum.. Ama hissetmeme gerek yok zaten çok hastayım.. Nefesim daraldı.. Bir kaç haftadır yanan boğazım geçen günlerde yanmayı kestiğinde hastalanmadan kurtuldum çok şükür derken.. Salı akşamı dersime çalıştıktan sonra bir öksürmeye başladım.. Hem ağlıyordum hem öksürüyordum.. Daha doğrusu şöyle oldu moralim birşeye çok bozulmuştu ona ağlarken öksürmeye başladım :) Ve tabi nabzım çıktı 120'e.. Boğazımdaki yanma beni şaşırmıştı.. Meğer geçtiğini sandığımda göğsüme inmekle meşgulmuş.. Şimdi göğsüm yanıyor ve öksürmekten kaburgalarım ağrıyor.. Artık her öksürdüğümde başıma bir ağrı giriyor.. Hiç hareket etmeden durduğumda kalp atışlarımı hissedebiliyorum bütün vücudumda.. Ve öyle ki yatağımda yatarken sanki yatağım sallanıyormuş gibi hissediyorum :) Tabi ki öyle birşey yok yani kalp atışlarımın yatağımı sallama ihtimali gerçekten çok düşük bir ihtimal :)

Bu yüzden iki gündür okula gitmediğim gibi oruçta tutamıyorum.. Devamlı su içiyorum.. İki gündür sahurda kalkıp bir ilaç alıyorum.. Ventolin'in hap hali.. Doktor spreyini kullanma dedi çok kötü yan etkileri varmış.. Kalbin durmasına neden olabilirmiş.. Neyse işte bu hap bana uyku veriyor.. Sabahları erken kalkmayı seven ben ve geç uyanmaktan nefret eden ben öğlen 1'e kadar uyuyorum bu iki sabahtır.. Yarın inşallah okula gideceğim.. Gitmek zorundayım.. Çünkü Biyoloji testim var.. Hoş daha hiç çalışamadım.. Eh nefes alamazken ve devamlı öksürürken kendini berbat hissederken derse konsantre olmak bir hayli zorlaşıyor.. İnşallah en kısa zamanda iyileşir ve kendime gelirim..
Dün kardeşime okuldayken kızlara ödevim olup olmadığını sormasını söylemiştim.. Sağolsun gitmiş sormuş.. Kızlar bana ödevimi yazdıktan sonra arkasına da birer not yazmışlar.. O notları yazmak isterdim ama şu an odamdalar ve ben şimdi çıkıp onları alamam.. Çünkü kalbim öyle hızlı atıyorki sanki bir de o merdivenleri çıkarsam kalp atışlarımın hızından dolayı kalbim yerinden fırlayabilirmiş gibi hissediyorum.. İrem Zeyno Ana diye başlayan bir not yazmış.. Hande bizden kurtulamazsın diye biten bir not yazmış.. :)) Kızların notlarını okurken en çok Niloofar'inkine güldüm.. Çünkü kız türkçeyi bilmiyor ama öyle bir yazmış ki çok hoştu.. Misal kendine iyi bak yazacakken kendini iyi bük yazmış.. Sonra ben sana çok özledim demiş :)) Bu kağıdı saklamaya karar verdim.. İleride bir gün çıkarıp bakabileyim diye..
MandaLina geldi.. O da beni çok özlemiş.. Uzun bir süre bana sarıldı ve ayrılmadı.. Yanaklarımdan öptü.. Sonra İst'a dönerken beni de götürmeye niyetli :)) Ben dedim ama benim okulum var gelemem olmuyor.. O da dedi oluyor oluyor :)) Deli kız.. Moralim çok düzeldi.. Neyse artık yazacak dermanım yok..
Dostuma kırıldım.. Hoş burayı da artık okumuyor bunu da göreceğini sanmıyorum ama yine kırıldım..
Abimlerle çok güzel vakit geçiyor.. Gittiklerinde onları çok özleyeceğim.. Kendimi daha iyi hissetsem birşeyler daha anlatırdım ama halim yok.. Ateşim çıkıyor gibi..

-Dertlerimiz kum tanesi kadar küçük, sevinçlerimiz Nisan yağmuru kadar bol olsun. Bu mübarek geceniz sevapla dolsun. Kandiliniz mübarek olsun.

-Dağlara heybet, okyanuslara intizam veren, geceyle gündüzü yaratıp nizama sokan Rabbimin sonsuz rahmeti üzerinize olsun.. Bin aydan hayırlı olan geceniz mubarek olsun..

En kısa zaman da yeniden görüşmek dileğiyle.. Şimdilik güle güle..

Tuesday, October 17, 2006

...

Yalnız değilsin diyenlere inanma.. Seni bırakırlar yapayalnız.. Sen onları bırakmasan da..
Asla gitmeyeceğim diyenlere inanma.. Bir gün çekip giderler arkalarına bakmadan.. Sen sözünde durup gitmesen de..
Sana değer veriyorum diyenlere inanma.. Sana verdikleri değeri göstermiyorlarsa.. Sen onlara değer versen de..
Gün gelecek herşey bitecek.. Herşey sona erecek.. Bütün acılar dinecek.. Bütün yaralar iyileşecek.. Kimse yalan söyleyemeyecek.. Tutulmayacak sözler verilmeyecek.. Kötülükler bıraktıkları izlere aldırmadan kaybolacak..
Gün gelecek herşey yeniden başlayacak.. Mutluluğun güneşi doğacak.. Umutlar yüreklerde yeniden dirilecek.. Gözler masumiyetin pırıltılarıyla ışıldayacak.. Kötülük buraya adımını atamayacak.. Huzurun ve aşkın kokusunu herkes duyacak.. Sıcaklığını herkes hissedecek..
Yeniden merhaba güzelim.. Yorgunum.. Bugün matematik sınavım vardı.. Şu ana kadar hiç çalışmama rağmen hiç bir sınavımdan kalmadım.. Hepsinden geçtim.. Yeni ICT ve Urdu hocası geldi okula.. Ama boşver sen okulu napacaksın bunları bilip..
Cuma akşamı Dünürlerimiz iftara geldi.. Onlarla beraber Mihriban, M. Enişte ve Musti.. Babaannem..
Cumatesi akşamı bütün baba tarafı çaya geldi.. 1'e kadar oturduk.. Neden diye sorarsan sucuk partisi yapıldı da ondan.. :) Babam sucuk içi yaptı..
Pazar akşamı biraz kafa dinleyebildik ama ders çalışamadım..
Pazartesi yani dün akşam iftarda Grandmamdaydık.. İftardan sonra Mama Z aradı.. ML'yle konuşmak istediğimi biliyordu.. Onun için de telefonu ML'e verdi ve konuştuk.. ML ilk önce Selamun Aleyküm dedi kendi dilinde :)) Sonra konuştuk.. Okula gittiğini.. Buraya geleceğini.. Hepsini anlattı.. Öyle çok özlemişim ki anlatamam.. Ona da dedim ML seni çok özledim diye.. O da cevaben bende seni çok özledim dedi.. Ben onu sevdiğimi söyleyince o da beni sevdiğini söyledi :) İnşallah üç gün sonra burdalar..
Babam yurt dışına çıktı.. En kısa zamanda yine aramızda olması dileğiyle inşallah..
A. Dedem memlekete gitti.. Bir süre sonra yine gelir inşallah..
Yarın babaannem bize gelecek ve mantı yapacağız..
Canım pek birşey yazmak istemiyor.. Yukarıda yazdıklarım yeterince açık ve net benim için.. Şu an neler hissettiğimi açıklıyor yeterince..
Evet sonuçta hayat devam ediyor..
Giden gidiyor..
Gelen geliyor..
Badem'in bir şarkısını dinledim.. Çok güzel..

Sensiz Olmam

Dün gece seni rüyamda gördüm
Gözlerimde yaş kalbimde hüzün
Hatırladım dedim ki zaman kıymetli
Sonuna geldi verdiğin kum saati

Al götür beni bu diyardan
Sensiz olmam Sensiz olmam

Dün gece seni onunla gördüm
Gözlerimde yaş aklımda yüzün
Hatırladım dedim ki zaman kıymetli
Sonuna geldi verdiğin kum saati

Al götür beni bu diyardan
Sensiz olmam Sensiz olmam

BaDeM

Diyecek lafım kalmadı bugün yine.. Ne desem boş bu seferlikte.. Kısmet başka bir sefere..
Eğer bu can yine bu bedendeyse görüşmek dileğiyle..

Friday, October 13, 2006

SüPRiZzZzZ :))

Hatırladıkça hala kendi kendime kıs kıs gülüyorum.. Neye güldüğümü yazmadan önce sana başka şeyleri yazmak istiyorum..
Pazar akşamı S. yengeme iftara gittik.. Güzel bir akşamdı.. C. amcam umre'den gelirken torunu Merve'ye abaye almış.. Merve'ye onu giydirdiler başına da bir tülbent örttüler.. Merve o minicik vücuduyla öyle ayakta duruyordu.. Öyle şeker olmuştu ki anlatması imkansız.. Elini uzatıp başındaki tülbenti çıkarmaya kalkışmadı bile.. Bebekler çoğunlukla böyle şeylere dayanamayıp çıkarırlardı ama Merve öyle rahat öyle sevimli duruyordu ki.. Maşallah Tebarek Allah..
Pazartesi akşam L. yengeme gittik.. İkizler çok tatlılardı.. Ama biraz huysuz davranıyorlar ve bazenleri ne teşekkür etmesini ne de birşey isterken lütfen demesini bilmiyorlar.. Yani biliyorlar da fazla uyarılmadıkları için demiyorlar.. Bazenleri çok kaba oluyorlar.. Bir o kadar da özgürler.. Yengem onlara birşey demeyince ben de birşey diyemiyorum.. Velhasıl o gün öyle dururken 0n yaşındaki S. yengemin kızı N. Merve'yi kucağına almıştı.. Hem de A. yengemin kucağından.. Bir an içimde birşey kopuyor gibi hissettim.. Sorun N.'yle ilgili değildi sorun benim için başkaydı.. Rahatsızlığımdan dolayı ben o bebeği ayaktayken kucağıma alamazmışım taşıyamazmışım.. Halbuki ben güçsüz değilim ki sadece bazı rahatsızlıklarım var.. Ama bunu anlamıyorlar.. Ve yine insanımızın bu şeyde tepkisini görebiliyoruz.. Onlar böyle yaptıklarında şüpheye düşüyorum.. Şimdi genç bir kızım ve belli bir beden gücüm var ki.. En güçlü zamanında.. Eğer şimdiden böyle davranıyorlarsa ki benim ileride kendi çocuğum olamayacak mı? Bunu sadece baba tarafı yapmıyor bunu anne tarafından yapanlarda var.. Hatta kendilerince beni üzmemek için çok saçma şeyler söylüyorlar.. Bir keresinde Kuzin Yüsriş ilk aylarındayken kucağına almıştı.. Ben de almak istedim.. Bebeklere olan sevgim çok farklı.. Çok seviyorum.. Ama izin vermediler.. Neden? Çünkü Kuzinimin kolları benimkilerden daha uzunmuş.. Tam tersine kollarımızın uzunluğunda bir fark yoktu.. Ve ben o gün parçalanmıştım.. Anneme bunu söylediğimde beni anladığını söyledi.. Ama herkese bunu anlatamazdık.. İnsanlar bunu anlayamazdı.. Aradan iki sene geçmişken bu olayı bir kez daha yaşadım.. N. o küçücük bebeği kucağında taşıyıp o yaşına rağmen oradan oraya götürebiliyordu.. Bense.. Hayır!! İşin şu yanı bunu Merve'nin annesi engellemiyor.. Anneannesi yani yengem engelliyor.. Ben saf numarasına yatmaya çalışıyorum ama ne zaman kucağıma alsam A. yengem gelip onu benim kucağımdan alıyor.. Ben de pes ettim artık.. O yokken alıyorum.. Beni sevdiğini söyleyen insanlar bile beni çok incitebiliyorlar.. Biliyorum beni seviyorlar ama şu dünyada beni gerçek manada kimse anlayamaz.. Sevenlerim bile bazenleri en derin yerimden yaralayabiliyorlar beni.. Ve bu darbeyi geçen günlerde de yedim.. Ben bu darbeyi her yeni doğan bebekte yedim.. Kendimle bu kadar barışık olmasam ve insanları bu kadar sevmesem hatta bu kadar dayanıklı olmayıp alındığımda hemen kendime gelip güzel şeyleri düşünmesem ben bu hayatta yapamazdım.. Her gün başka darbeler yiyebiliyorum.. Bu darbeleri bana vuranlarsa bunu anlamıyorlar bile..
Kimileri bana soruyor MandaLina'yı niye bu kadar seviyorsun diye.. Geçen sefer demiştim ki MandaLina doğduğunda ve ben onu kucağıma aldığımda gerçek olmayacağına inandırıldığım hayallerimin gerçekten olabilceğine inanmama sebeb oldu.. Hayalimse bir çocuk sahibi olmaktı.. MandaLina'yı kucağıma aldım.. Doyasıya öptüm kokladım.. Teyzem bana güveniyordu ve Mama Z beni gerçekten çok iyi anlıyor.. İki teyzemide çok seviyorum ama ikisiylede farklı konularda çok iyi anlaşıyoruz.. Mama Z benim güvenimi geri kazanmamda çok büyük roller oynuyor.. Ve en önemlisi o benim Minik Aşkımın annesi.. Bu soruyu soranlarsa şimdi belki MandaLina'yı niye daha çok sevdiğimi anlamışlardır.. MandaLina bir hafta sonra gelecek inşallah.. Öyle mutluyum ki anlatamam..
Salı akşamı babam başka bir yere iftara gitti.. Akşamleyin eve gelince abimlerin bir hafta sonra geleceğini değilde belki bu hafta geleceklerini söyleyince annemin canı sıkıldı biraz.. Bir sürü program yapmıştık.. Ve annem süprizleri hiç sevmez.. Babam böyle bir duyum aldığını ama yine de tam olarak emin olmadığını söyledi.. Ve daha sonra THY'den tanıdığı birisini C. aradı.. Ve evet duyumlar doğruydu.. Bilet bu perşembeye alınmıştı.. Şok oldum.. Onun için Çarşamba günü okula gittiğimde Locker'ın anahtarını Hande'ye verdim.. Ortak kullanıyoruzda onun için..
Çarşamba akşamı A. yengeme iftara gitmiştik.. Daha sonra ben Grandmam'a geldim.. Beli ağrıyordu.. İncitmiş belini.. Çok üzüldüm.. Biraz yanında oturdum.. Sonra akşamleyin eve gelince manyak gibi Fizik sınavına çalıştım..
Abimler Perşembe günü geldiler.. Abim öğrenmemişki bize süpriz yapılmaz.. Biz duyarız.. C. amcamın en büyük oğlu usanmadan Amerika'dan gelirken iki kere süpriz yapmaya kalkıştı ve her seferinde biz bunu duyduk.. İşin komik yanı A. yengem oğlunu gördüğünde sanki süpriz yapılcağını bilmiyormuş gibi çığlıklar atıp ağlıyordu :)) Biz de haliyle gülüyorduk.. Sonra C. amcamın büyük kızı A. ablam (Merve'nin annesi) o da Amerika'dan gelirken süpriz yapmaya kalkıştı ama biz yine duymuştuk.. Tabi A. yengem yine numarasını yapmıştı o gün :) Abimin de bu durumda bizim aileye süpriz yapılamadığını anlaması gerekirdi.. Ama inat edip yapmaya kalkışmışlar.. Tabi ki Türkiye'ye geldiklerinde ilk önce babamın iş yerine uğramışlar.. Tabi ki alay konusu oldular :)) C. amcam elini kalbine koyup alaycı konuşmasıyla Ayh Süpriz mi yaptınız demiş :)) Babam da eli cebinde gülerek Canım Ablam'a bakıp bize süpriz yapmaya kalkışırsınız ha diye gülmüş :))
Bize geldiklerinde abimle ablama sıkıca sarıldım.. Çok özlemişim.. Abim biraz kilo almış :) Bana parfüm almışlar.. HanımEli kokuyor.. Çok güzel.. Ben süründüğümde çok hoş oldu.. Sonra ablacım resim yaptığımı bildiği için boya kalemi almış.. Ve bizim bir gameboyumuz var abim de ona Karayip Korsanlarının oyununu almış :)
Akşamleyin C. amcam bizi yemeğe götürdü.. Orada hep beraberdik.. Oturduk sohbet ettik.. Güzel bir akşamdı..
Neyse başka anlatacak birşey kalmadı.. Görüşürüz güzelimm..

Monday, October 09, 2006

DoĞuM GüNü..

Evet dün Hakan'ın doğum günüymüş.. Ona daha demin bir mail attım ama bir de buraya yazim dedim.. Tabi inşallah gelirde okur :) Neyse artık onu gördüğümde söylerim bir gün burayı okumasını..
Eh her doğum günü partisinde bir yaş pasta olur demi? Hakan yani baktım baktım ne tür pasta olsun diye böyle düşündümmm.. Gördüğüm pastaların hepsi ya çiçekli ya da düğün pastalarıydı.. Sonra bunu görünce aha dedim işte bu pasta çok güzel..
Görünümü biraz gıcık olabilir ama tadı lezzetli :)) Afiyet olsun cici dostum.

O gıcık pastanın üzerine şu sağda gördüğün yazı daha iyi olabilir..
Ve yazıdakilerde benim dilediklerim.. Aslında ben daha çok şey diliyorum ama neyse bunun idare et artık :)
Daha ne yazsam bilemiyorum..
Ama dostum birşey biliyorum ki ve eminim ki o da iyi ki varsın ya.. İyi ki doğdun.. Ve herşeye rağmen iyi ki yanımdasın iyi ki seni tanımışım.. Bazenleri çok uyus olabiliyorsun :)
İnşallah daha uzun seneler yaşarsın.. (Hoş seni yaşlandığında hayal edemiyorum ama nise :) )
Canım dostum hüzün ve kötülük yıldızlar kadar uzak dursun senden.. Onların farkına var ama sana asla yaklaşmalarına izin verme..
Mutluluk, huzur ve sevgi her zaman her yerde gölgen kadar yakın olsun.. Onların değerini bil ve ne pahasına olursa olsun asla kaybetme..



Ve.. Sana doğum gününde çok güzel bir hediye vermek isterdim ya da en azından senin için birşeyler yapabilmek..
En azından bir resim.. Ne bilim eline birşeyler tutuşturup Hakan Doğum Günün Kutlu Olsun deyip sana sarılırdım..
Bunları yapamıyorum ama yine de sen öyle olduğunu farzet olur mu?
Dilerim dostluğumuz hiç bir zaman bitmez ve dilerim sen hiç bir zaman gitmezsin..
Ve yine dilerim ki her zaman bir ara da oluruz..
Ve dostum seni gerçekten çok seviyorum bunu asla unutma..

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN... İYİ Kİ DOĞDUN..

Her zaman yanımda olman ve beni hiç bir zaman unutmaman dileğiyle..
Öptüm..

İşte böyle.. Umarım gelirde okur burayı.. Çünkü bunu görmesini gerçekten istiyorum.. Sonuçta onun için yaptık :))
Neyse başka bir zaman yeniden görüşmek dileğiyle şimdilik güle güle..

Saturday, October 07, 2006

HeLLo,

Sanırım bir tek kötü olan ben değilim şu an.. Ama yine de bilemiyorum sanırım bundan sıyrılmalıyım artık.. Söylemek keşke çözüm olsa ama sadece söyleyince olmuyor işte.. Bilmiyorum kafamda bazı şeyleri çözdüm gibime geliyor ama.. Hala kendimi iyi hissetmiyorum.. Nedenini de tam olarak bilmiyorum işte.. İyi değilim bir bakıma.. Bunları atlatacağımı biliyorum..
Bir gün herkes gibi öleceğimi ve unutulacağımı da biliyorum ve ne kadar ağlasam da zırlasam da bunu asla değiştiremeyeceğimi de biliyorum.. Bu yüzden şu an iyi bir şekilde yaşamalıyım ki geçmişe baktığımda üzgün olduğum günleri değil de neşeli olduğum günleri hatırlayabileyim..
Ben şu an benim kendimi kötü hissetmeme neden olan şeyi tam manasıyla biliyorum aslında.. Evet bunun sebebi içimdeki bilmece.. O bilmecenin ne olduğunu ben biliyorum.. İşte bunu bildiğim için de kahroluyorum.. Ama ne yazık ki bunu kimseye söyleyemem.. En azından bunu yazıp kendime itiraf etmekten korkuyorum.. Çünkü kendime itiraf edersem bunun gerçekten doğru olduğunu kabullenmiş olacağım.. Ve eğer bunun doğru olduğunu kabullenirsem bir çok şey eskisi gibi olmaz.. Onun için kendime öyle birşey olmadığını inandırmakla meşgulum.. Bak aynen böyle.. Öyle Bir Şey Yok!!!
Okuldan bahsetmek istemiyorum.. Bana sakın okul deme.. Okul deme ki Allah belasını versin böyle okulun.. Şu an istesem daha neler sayarım da oruçlu ağzımla doğru olmaz.. Ve bana da yakışmaz..
Ve kötü hissetmemin ikinci bir nedeni de şu an hasta olmam.. Nefesim daraldı.. Öyle bir halsizlik var ki üzerimde ellerim titreyip duruyor.. Sonra öksürmekten göğüs kafesimdeki bir kaç kemik ağrıyor.. Dilerim bu ağrı kaburgalarımda da olmaz.. Bir iki gündür öksürürken kan tadı alıyorum.. Ama o kan tadı değil demir tadıymış öyle diyorlar :) Halbuki benim için tam anlamıyla kan tadı.. Çok şükür öyle kan felan gelmiyor ama kan tadını hissedebiliyorum.. Bunun nedeni ne bilmiyorum neyse.. Sonra böyle boğazımdan akciğerlerime kadar olan bölge yanıyor.. Fokur Fokur.. Ve bu yanma akciğerlerime inerse işte o zaman bronşit olmuş oluyorum.. Sonrası Allah korusun Zatüre oluyor..Ve ağzımın arkasıyla boğazım kaşınıp duruyor.. İşte buna deli oluyorum.. Bazenleri dilimle geceleri kaşıyıp durduğum için sabah kalktığımda kaşıdığım için boğazımın orası öyle bir şişiyorki ilk an yutkunamıyorum.. Biraz vakit geçince kendimi kaşımamak için zor tutunca o şişlik iniyor.. Ve biliyor musun bu nefes darlığı benim bütün hayati fonskiyonlarımı etkileyebiliyor.. Nasıl mı? Okula gittiğimde parfüm kokularından nefesim daraldığında öyle çok yoruluyorum ki.. Neden mi? Ee çünkü nefesimi kontrol etmeye çalışırken bir yandan da şişen akciğerlerimden havayı çıkarmaya çalışırken yoruluyorum.. Yorulduğumda canım hiç birşey yapmak istemiyor.. Ders çalışma şevkimi kaybediyorum tamamıyla.. Hocayı dinleyemiyorum kimi zaman.. İnsanlara bu çok kolay geliyor ama.. Benim bir yerim ağrıdığımda ya da nefesim daraldığında başka birşeye konsantre olmakta hele ki sevmediğim birşeye konsantre olmakta çok zorlanıyorum.. İnsanlar bunu çoğu zaman anlamıyorlar bile.. Ben de artık anlatmaktan yoruldum..
Sana başka bir şey daha söyleyeyim.. Burada nasıl beni tanımak istemiyor musun?? Eh o zaman beni tanıman için bunları da yazmalıyım..
İnsanlar benim yerime beni dert ediniyorlar.. E ben onlara kendimin mutlu olduğumu mu anlatmaya çalışayım yoksa onları inandırmaya mı çalışayım bilemiyorum ki..
Ve bir çok kişi bu konularda o kadar cahiller ki.. Bir bakıma haklı olabilirler çünkü özürlüler ya da engelliler (hangi isim daha uygun düşüyorsa.. ) sokağa fazla çıkmıyorlar neden çünkü özgüvenleri yok.. Veyahut aileleri yüzünden.. Benim hamd olsun öyle iyi bir ailem var ki.. Ve zamanında çok iyi doktorlara rastlamışım..
Bu konuda cahil olan insanlardan bir tanesi benim öğretmenim bana ne dedi dersin.. '' Annen sana hamileyken çok strese girip kendisini acaba çok mu sıktı da sen böyle oldun? '' Hoca bunları söylerken ben de içimden gülüyorum bu arada da cevabım şu '' hayır hocam benim rahatsızlığım nedeni Collagen D-12 denilen ufacık bir genin mutasyona uğraması yüzünden '' ama hocanın gözlerine baktığımda anladım ki cevabım onu tatmin etmemişti.. Ben de boşverdim.. O gün eve yürürken gerçekten düşündüm kendi kendime zevk alıyordum.. Çünkü hocanın dediği teorinin gerçek olması acaip zor bişeydi.. Gülerek kendime söyledim '' Annem beni öyle çok sıkmış olmalı ki eklemlerim kısalmış ve şişmiş.. Kemiklerimin misal kolumun yukarı kısmı kısa aşağı kısmı uzun olmuş.. Sonra ne hikmet ki bunca sıkmaya rağmen kafam iyi kurtarmış kendisini '' :)))
Evet işte böyle.. Bugünde beni biraz daha tanıma şansını ele geçirmiş oldun.. Umarım bunu güzelce değerlendirebilirsin.. Kendine iyi bak.. Ha bu arada bu akşam anne tarafı buraya geliyor.. Grandmam sonunda döndü.. Bugün!!! Kardeşim şu an basketbolda.. Mihriban ve Musti şu an bizdeler.. Musti'nin öğretmeni huysuz bir kadınmış anladığım kadarıyla.. Ve cuma günleri Casual giyineceğimiz için okuldan kat kat daha nefret ediyorum.. Neden mi çünkü dört gün boyunca iğrenç geçecek beşinci gün yani cuma serbest.. Saçmalık.. Benim elimde olsa o sapık müdürü direk yollarım ama napalım..
Başka bir zaman yeniden görüşmek dileğiyle.. Şimdilik güle güle..

Friday, October 06, 2006

BiLiNMeZLiKLe BeRaBeR

Bugün artık farklı birşeyler yazmalıyım diye düşünüyorum.. Şimdilik kimse okumuyor gibi.. Hakan'da bir kaç gündür okumuyor ama ben yine de yazmak istiyorum.. Birşeyleri içimde bırakmaktansa onları böyle yazmak benim için daha iyi.. Okunmuş ya da okunmamış..
Ne yazacağımı ben de bilmiyorum aslında.. Garip değil mi? Bilmemek..
Hakan bir şiirini yaz demişti.. Ben de bir tanesini yazayım dedim..

KİMSENİN

Kimsenin bilmediği
Bir sır var içimde

Kimsenin görmediği
Bir aşk var kalbimde

Kimsenin okumadığı
Bir şiir var defterimde

Kimsenin söylemediği
Bir ezgi var dilimde

Kimsenin yaşamadığı
Bir hayat var geçmişimde

Kimsenin farketmediği
Bir ben var dünyamda

15-Temmuz-2005


Bu şiiri yazmamın nedeni şu an resmen böyle hissediyor olmamdandır..
Sana yazayım diyorum ama gerçekten ne yazacağımı bilemiyorum.. Yine saçmalamaktan korkuyorum.. Hoş haklısın şu an kimse okumuyor bunları.. Ama ne bilim..
MandaLina'yı çok özledim.. Onunla olduğumda bütün yalnızlığımı unutuyorum.. Herşeye rağmen gülebiliyorum.. Ağladığımda beni güldürebilen iki kişiden biri.. O minicik elleriyle elimi tutması.. Pırıl pırıl parlayan gözleriyle bana bakması.. Sonra ağladığında aşağı sarkan dudakları.. O benim minik aşkım.. Ablasının birtanesi.. Kuzenlerimin arasında en çok sevdiğim.. O geldiğinde dünyaya gerçek olmayacağına inandığım hayallere onunla inandım.. Tabi ki o benim hayatımda neden olduğu değişikliklerin farkında değil.. Ama benim onu sevdiğimi biliyor.. Canı istediğinde bana bakıp seni çok seviyorum demesi.. Şimdi o yok ve ben kendimi çok yalnız hissediyorum.. Neden? Çünkü kimse yanımda değilmiş gibi hissediyorum.. Ve buna da tek kelimeyle yalnızlık deniliyor.. MandaLina gelsen ablanın yanına.. Kurtarsan bu yalnızlıktan.. Daralıyorum.. Ve kimseye bunu anlatamıyorum.. Dinleyenim yok ki anlatayım!!
Belki de yazmamalıyım.. Kimsenin okumadığını bilmek daha da kötü yapıyor herşeyi.. Boşluğa yazıyormuş gibi hissediyorum.. Böyle hissediyorsam boşluğada anlatabilirim derdimi..

Ne başkası oldu ne de olacak
Sen çalmassan kapım açılmayacak
Şimdi içimde yanan bu ateş
Sanma ki bir son bulacak
Hiç utanmam gülüm divaneyim
Parçalanmış dünyam viraneyim
Seni herşeyden çok çok istedim
Vuruldum avereyim
Ne olurdu benim olsan
Şu yaralarımı sarsan
Bıktım artık yol almaktan
Önüme çıkıp durdursam
Gidiyorum buralardan
Tüm rüzgarlar senin olsun
Benden ayrı rüyadasın
Dilerim bir gün uyanırsın
Yıllar sonra bir gün yaşlandığında
O ipek saçların ağardığında
Kuru yaprak gibi dağıldığında
Kalırsın tek başına
Oysa seni ne çok ne çok sevmiştim
Tüm çiçeklerimi sana dermiştim
Şimdi ellerim boş yüreğim sarhoş
Oysa neler ümit etmiştim
Ne olurdu benim olsan
Şu yaralarımı sarsan
Bıktım artık yol almaktan
Önüme çıkıp durdursam
Gidiyorum buralardan
Tüm rüzgarlar senin olsun
Benden ayrı rüyadasın
Dilerim bir gün uyanırsın
"Elimde eski bir aşktan kalma tutku damlacıkları
Arkamda diz boyu balçık hatıraları ışığı var
Yıkmış atmışım herşeyiBir ben kalmışım ortada
Birde sen içimde ,taa şuramda
Kendimden geçiyorum
Özlemişim seni bir tanem
Gel döndür beni bu yollardan
Hadi ,bekliyorum''

Ve bu şarkıyı içimdeki bilmeceye armağan ediyorum..
Doslarım beni yaşarken mi unutacak.. :((
Yalnızım.. Yalnızım.. Ki bu yalnızlık ne zamana dek devam edecek..
Eğer yine hayattaysam görüşürüz başka zaman.. Güle Güle..

Thursday, October 05, 2006

YiNe SeSSiZLiK

Merhaba.. Bugün de sessizlik devam ediyor.. Bu sessizliği sevmiyorum.. Bir süredir yanımda olmasına rağmen ona hiç bir zaman alışamayacağım o da bana alışamayacak.. Sana tam bu cümleyi yazarken işitme cihazım bir kere öttü bu demektir ki pili bitmek üzere bir yarım saat sonra kendi kendine kapanacaktır :)
İçimdeki fırtınayı yalnızlığı korkuları anlattın mı diceksin.. Benim cevabım da hayır olacak.. Çünkü Hakan'la yine konuşamadık.. Blog'umu okuyamıyor sanırım.. Şimdi birşey diyeceğim ama doğru olmayacak..
Boşver.. Bir gün anlatırım ona..
Bugün de anlatacak birşey yok ya da anlatmak istemiyorum..
Neyse ben artık gideyim.. Sana yarın okuldan geldiğimde birşeyler yazarım..
Başka zaman görüşmek dileğiyle şimdilik güle güle..

Wednesday, October 04, 2006

Ve Yine Sessizlik...

Yeni birşeyler yazmamı bekleme.. Hiç havamda değilim.. Birşey anlatmak istemiyorum.. İçim daralıyor.. O kadar çok daralıyorum ki.. Nefesim de daralmaya başladı.. Boğazım yanıyor.. Yanaklarım yanıyor.. Başımda hafif bir ağrı var.. Ellerim titriyor..
Daralıyorum herşeyden.. Okuldan öyle çok sıkıldım ki.. Daha okulun üçüncü haftasındayım ama bu üç hafta da okula hiç alışamadım.. Bir tuhaf hava var.. Biliyorum üç senedir buradayım ama yine de iyi değilim..
Bu kadar iyi değilken.. Daha demin Hakan geldi ve morali bozukmuş o da hiç bir şey anlatmayıp birden gidince daha çok sıkıldım.. Dilerim ciddi birşey yoktur.. Sadece öyle hiç birşey anlatmadan gitmesine üzüldüm.. Dostlarım senin tahmin edemeyeceğin kadar kıymetlidir benim için.. Hem bir kaç tane olur ama hepsi de birbirinden değerlidir.. Ve Hakan'da onlardan olduğu için o üzüldüğünde üzülüyorum.. Eğer dostlarım onlara verdiğim değeri hissetmiyorlarsa gün gelir anlarlar onlara verdiğim değeri.. Zaten bu aralar tuhafım.. Yine taktım kafamı ölüme.. Buna sonra değineceğim.. Her dost dostu için birşey yapmak ister.. Üzüldüğünde derdine teselli.. Güldüğünde neşesine katkı da bulunmak ister.. Ve benim birşeyler yapmama izin verilmediğinde bir kanadım kırılıyormuş gibi hissediyorum.. Sanki yaralanıyorum.. Elimden birşey gelmemesi beni parçalıyor.. Bilinmezlik.. Bu bilinmezlik beni hep korkutmuştur.. Küçüklüğümden beri.. Her zaman bilinmezlikten korktum.. Ondan uzak durmaya çalıştım her zaman.. Ama ne yazıktır ki o benden uzak duramıyor.. Bütün bilinmezlikler karşıma çıktıklarında sırtıma birer yük gibi oturuyorlar.. Bazı şeylerden zaten yorulmuşsam o beni iyice mahvediyor yıpratıyor.. Kimi zaman kendimi tam anlamıyla kimselere ifade edemedim.. İçimdekileri kimselere tam olarak anlatamadım.. Ne hissettiğimi ne düşündüğümü neden böyle olduğumu.. Anlatamadığımda ya da yanlış anlaşıldığımda kendimi güçsüz hissediyorum..
Demiştim ya yine taktım kafama ölümü.. Ben ölümü her zaman düşünürüm.. Ama bu son zamanlarda sıkıntımdan mıdır? Nedir? Bilemiyorum ama ölüm çok sık kafamda.. Sanki devamlı ölecekmişim gibi hissediyorum.. İşin tuhaf yanı bundan korkmuyorum ama öyle bir duygu besliyorum ki kalbimde bu korkmaktan daha korkunç birşey benim için.. Bunu birileriyle paylaşmak istiyorum ama paylaşamıyorum.. Hakan'la konuşmayı denedim ama konuşamıyoruz olmuyor.. Hatta daha demin geldiğinde birşeyler ima etmeye çalıştım şakaya vurarak ama onun da derdi başından aşkın gibiydi.. Ve gitti işte.. Hem bazenleri onun işi oluyor ya da başka şeyler.. Eğer ben bunu içimden atamazsam yani her zaman ki gibi anlatamazsam sonu çok kötü bitiyor.. Bir parçam kopup gidiyor ve kayıplara karışıyor.. İrem' e anlatmak isterdim ama anlatamam bunu gerçekten yapamam.. Ama anlatmalıyım bunu biliyorum.. Gözyaşlarım birkaç gündür hep gözlerimde akmak için bekliyor.. Fakat içime akıtıyorum.. Çünkü başka şeyler olmasından korkuyorum.. Kendimi bırakıp yeniden toparlanamamaktan korkuyorum.. Bu hissi tahmin edemezsin.. Belki tahmin ettiğini sanıyorsun ama edemezsin.. Ben bunu anlatmalıyım.. Hep kafamda aynı cümleler dolaşıyor.. Sesler kulağıma bir tuhaf geliyor kimi zaman.. Derslerimi şu son iki gündür algılayamıyorum.. Bütün algılama yetilerimi kaybetmişim gibi hissediyorum.. Bunu yorgunluğuma vurmaya çalışıyorum.. Bir yönden doğru ama yorgunluğumun sebebi de içimde beslediğim o korkunç karışık düşüncelerden dolayı.. Bunları Hakan'a anlatmak istediğim bir gerçek ama onu da şimdi benim kendi aptalca sıkıntılarımla bunaltmak istemiyorum.. Ne hakkım var.. Off daha fazla yazmamalıyım.. Belki soruyorsun madem böylesin de niye bana bunları yazıyorsun diye.. Anlamıyorsun işte yazmalıyım.. Yazmazsam kafayı yiyebilirim.. Şimdilik böyle ipuçları bırakarak yazmalıyım ki biraz olsun içimdeki fırtınayı erteleyebilirim belki o zaman.. Lakin artık susmalıyım..
Böyle şeyler yazıp seni üzdüysem özür dilerim.. Ama kimi zaman benimde dinlenmeye ihtiyacım var..
Ben artık gitsem iyi olur.. Dilerim bunları en kısa zaman da anlatabilirim bu bilinmezliğin içinde kaybolmadan.. İrem o yazdığın hikayenin bir anlamı var mı demiştin ben de o an için bilmiyorum demiştim evet gerçekten bilmiyordum.. Ama şimdi sana diyebilirim ki evet o hikayenin bir anlamı var.. Ve eminim bu yukarıda yazdıklarımı okuduktan sonra anlayacaksın ne demek istediğimi..
Hakan sen ilk başta susmamı söylediğinde seni öyle sıkıştırdığım için üzgünüm.. Ben de iyi değilim işte.. Umarım anlarsın ve umarım moralin bunları okuduğunda düzelmiş olur..
Güle Güle.. Dilerim başka zaman yeniden yazabilirim buraya..

Tuesday, October 03, 2006

...

Yine bugün hiç birşey anlatmak istemiyorum.. Sadece susmak istiyorum.. Bu aralar iyi değilim.. Artık bunu anlayan anlar.. Bir bakıma da kimse anlamasın istiyorum.. İçimdeki bu deli sesi susturmak istiyorum..
Elleri heyecanla kasıldı kapının ardından gelen ayak sesleriyle.. Her zamanki gibi pencerenin önünde tekerlekli sandalyesinde oturuyordu.. Dizlerini ninesinden kalan kareli bir battaniye sıcak tutuyordu.. Bu güzellikte bir kızda bu hüzün nasıl olur diye soruyordu ona bakanlar.. Bana kimse acımasın diye çığlık atan hafifçe dik duran bir çenesi vardı.. Dudakları kıpkırmızı kenarları hafifçe yukarı kıvrılı.. Yanakları solgun bir beyaza sahip.. Simsiyah saçları iki omzuna da yanaklarından kayıp dökülüyor.. Burnunun ucu hafifçe kalkık sanki inatçı bir yapıya sahip olduğu ordan anlaşılıyormuş gibi.. Şekilli kaşlarının altında uzun kirpiklerinin çerçevelediği kapkara gözleri gizemle parlıyor.. Bakanlarsa içinde sadece acıyı görüyor.. Arkasında bir pencere var.. Pencereden baktığında uçsuz bucaksız yeşilliği ve minicik evleri görebilyor insan.. Kim seyretse bu manzarayı içi kıpır kıpır olur.. Sağ tarafında kimi zaman geceleri ağladığı kimi zaman ellerini açıp dua ettiği kimi zamansa uyumak için debelendiği ve kimi zamansa azıcıkta olsun uyuduğu yatağı duruyordu.. Sol tarafında ise bir tahtadan bir masa göze çarpıyordu.. Masanın üzerinde asla bir yere kapatmaya kıyamadığı mektuplar duruyordu.. Yine içindeki isteğe karşı koyamayıp mektupları okumuş olmalıki dağınık bir haldeydiler.. Gözyaşları kaçıncı kez bu mektupları ıslatmıştı kim bilir.. Beklediğinden gelen mektuplar.. Ve her mektup güzel şeylerden bahsetmeye çalışan, en kısa zamanda orada olacağını söyleyen umut dolu sözleri barındırıyordu.. Masanın bir ucunda açık bir defter göze çarpıyordu.. Rüzgarla çevrilen sayfalar sonunda durduğunda şu sözcükler okunabiliyordu.. '' Ellerim titriyor yorgunluktan.. Bu yorgunluk yine sadece ellerimde olsa iyidir.. Bu yorgunluk yüreğimden yayılıyor.. Beklemekten yoruluyorum.. Öylece oturup beklemek zoruma gidiyor kimi zaman.. Bazenleri düşündüğümde sanki bu ben değilim burada oturan.. İçimdekiler o kadar karışık ki nereden başlasam bilemiyorum.. Öyle anlar geliyor ki.. Kaçmak istiyorum ceylanın aslandan kaçtığı gibi insanlardan.. Uzaklaşmak istiyorum gökyüzünde süzülen bulutlar gibi herşeyden.. Tane tane dökülmek istiyorum yağmurlar gibi yeryüzüne.. Ve ere düştüğümde parçalara ayrılıp hissizleşmek.. Şarkı söylemek istiyorum hasretten bahsetmeyen bir şa... '' Yanında da bir kalem duruyordu sanki o karalamaları ben yapmadım dercesine.. Masanın üzerinde duvarda bir saat vardı.. Bu sessizliğin içinde saatin Tik Tak sesleri duyulabiliyordu.. Bu odada kızın en sevmediği şey saatiydi.. Kimi zaman zamanı unutmak istiyordu.. Sanki o zaman saatler hızla ilerleyecekmiş gibi.. Ne gariptir ki insanlar zamanın hızla geçtiğinden şikayet ederken, kız tam tersini düşünüyordu.. Kapının önünde bir kıpırdanma olduğunda binlerce şey kızın kafasının içerisinde harekete geçmiş gibiydi.. Bir yanı eğer o değilse o lanet olası kapı asla açılmasın.. Diğer yanıysa buna artık alıştım açılsın ve göreyim o mu değil mi? İçinden gelen seslerden o kadar bunaldı ki ağlamak istedi.. Yanakları hafifçe kızardı heyecanla.. Bir rüzgar esti yanaklarının üzerinden kayarak geçti ona umut vermek istercesine.. Zaman sonsuzluk gibi uzadıkça uzuyordu sanki.. Kapı kolunun hafifçe oynadığını gördü.. Saatin Tik Takları bile susmuştu artık.. Herşey kapının açılmasını ve kapıdakinin belirmesini bekliyordu.. Kapı kolu aşağı indiğinde kız derin bir nefes aldı son kez nefes alıyormuş gibi.. Sonunda kapı açılır.. Ve kızın dudaklarında uzun zamandır belirmeyen bir tebessüm belirir..
Bu yola başvurduğum için üzgünüm.. Ama içimdekileri başka türlü açığa çıkaramazdım.. Şu an sıkkınlığım gibi ama SakinŞeytan'a kızgınım..
Belki bir süre sonra yeniden yazarım kim bilir? Hem merak etme yeni birşey olmuyor hayatımda şu an..
Yeniden görüşmek dileğiyle.. Güle Güle..

Monday, October 02, 2006

MuHTeŞeM DoĞa..

İnternete öyle araştırma yaparken.. Birşeylere bakmaya ve yeni şeyler öğrenmeye bayılırım.. Ve yine dolaşırken dünyanın en büyük fotoğraf sanatçısının Trimovski olduğunu öğrendim.. Kosta Trimovski.. Doğru mu değil mi? Bilemem.. Ben öyle yazanların yalancısıyım.. Ama birkaç resmine baktığımda.. Çektiği resimlerin güzelliğini ön plana öyle güzel çıkarmış ki.. Bütün resimlerine bayıldım.. Ya da hadi abartmayalım.. Çoğu resmine bayıldım.. Özellikle doğa resimlerine.. Ben doğaya aşık bir insanım bazı bakımlardan.. Doğa çözülmesi imkansız bir bilmecelerden bir tanesi benim için.. Biliyorsun blogumda yaşadıklarımı anlatıyorum.. Yaşadıklarım da bir çok şeyi içermektedir.. Yani herhangi birşeyi yazabilirim.. Çünkü yaşıyorum.. Neyse yine kafanı karıştırmim.. Zaten biraz önce yeterince karıştırdım gibime geliyor.. Uzun lafın kısası güzelim bu gördüğüm resimleri seninle paylaşmak istiyorum.. Bakalım sen de benim beğendiğim kadar beğenecek misin? Bir tanesini wallpaper yapmaya karar verdim.. Eğer sen de beğenirsen sen de wallpaper yapabilirsin istediğini.. Sana gösterdiğim resimlerde ne hissettiğimi yazmaya çalışacağım..

Bu resme baktığımda.. Sen ne görüyorsan onu görüyorum dermişim :))) Bunun adına Kosta arkadaşımız Burning Sky demiş.. Ve bu resim adına uymuş bana sorarsanız.. Sen ne düşünüyorsun bilemem.. Öyle muhteşem bir görünüm ki..
Şu an bu resme baktığımda ne düşündüğümü nasıl açıklasam diye düşünüyorum.. Ama birşey bulamıyorum açıkcası..
Suyun, yeşilliğin ve gökyüzünün arasında o kadar güzel bir uyum var ki..
Suyun içinde tek bir kuş göreceksiniz.. Gölge gibi duruyor.. O da yanıyormuş gibi duran gökyüzüne seyre dalmış gibi..
Ben içimden geçenleri daha fazla söylemim en iyisi.. Sen kendin bak bu resme.. Ve kendini resme bırak.. O gökyüzünde olduğu hayal et.. Herşeyden uzaktasın.. Ve o muhteşem manzaranın içindesin..

Bu resmin adına da Power of Water koymuş sevgili fotoğrafçımız.. Ve tam isabet etmiş :)
Ben bu resme bakınca.. Huzuru hissediyorum.. Evet.. Bu resim benim için huzurun simgesi.. Aslında bu resimdeki su benim huzur simgem.. Anlatabildim mi? Sanırım anlatamadım.. Eh anlamak istiyorsan.. Kendini benim yerime koy ve bu resme bak.. Aslında anlayabilmek için kendini benim yerime koymana gerek yok.. Sadece bu resme bak.. Ve suyun gücünü hisset..
Kosta kardeşim sana tebriklerimi iletiyorum :)))

4 GüN SüRüN 5. GüN YaŞa!!!

Şimdi anlatmaya başlayacağım ama ne anlatsam diye düşünüyorum.. Hakan okulu anlatınca sıkılıyorum demişsin de okul benim hayatımın merkezi durumunda şu anda.. Ama tabi okurken sıkılmanı istemem onun için biraz daha dikkat etmeye çalışırım.. Ya da sen yine onları hızlıca okur geçersin.. :)
Şimdi bu 4 gün sürün 5. gün yaşa sloganı nerden çıktı diye soracaksın.. Sen sormadan ben söyleyeyim en iyisi.. Bu demek oluyorki.. 4 gün boyunca herkes düzgün bir üniformayla okula gelecek.. Gömlekler kesinlikle içe sokulacak.. MP3 player'ları okula götürmek yasak.. Bir sürü saçmalık.. Ve Cuma günleri serbest giyineceksin.. Öff..
Canım bugün hiç bir şey anlatmak istemiyor.. Daha doğrusu içimden gelmiyor..
Bugün ordan burdan birşeyler yazmak istiyorum.. Anlayacağın kafama göre takılmak istiyorum..
Kafama göre takılmak istiyorum dedim de beni dinlemek isteyeceğinden yani yazdıklarımı okumak isteyeceğinden emin değilim çünkü kafamdan öyle karışık şeyler geçiyor ki.. Onları düşünmemeye çalışıyorum.. Düşündükçe kafam ağrıyormuş gibi hissediyorum.. Düşünmemeliyim diyorum da onları kafamdan uzaklaştıramıyorum.. Enya'nın Now We Are Free şarkısı da işte bu karışıklığa tuz biber oldu.. Yine geçmişe dönüyorum.. Bazenleri geçmişe dönmek korkutuyor beni.. Eski günleri hatırlamak.. Yoruluyorum..
Kafam gerçekten çok karışık.. Tahmin edemeyeceğin kadar.. Aklımdan geçenleri direk yazsam şaşırırsın.. Hatta anlayacağından şüphe duyuyorum.. Böyle akıl kafa derken Hande'nin söylediği bir şarkı geldi aklıma.. Gülşen söylüyordu galiba.. Başımdan geçenleri değil kafamdan geçenleri düşünüyorum diye.. Ve bunu yabancı bir kız duyunca Hande'ye ingilizcesini sormuş.. Tabi ki Hande cevap verememiş.. Çünkü ingilizce de baş ve kafa aynı.. Gülşen'de de kafa yokmuş herhalde insan başımdan geçenleri değil aklımdan geçenleri düşünüyorum deseydi tercüme edilebilirdi!!!
Gülşen derken.. Beynim ilk hecesini aldı.. Ve aklıma dün gelen sarı güller geldi.. İftardan önce ve dayımlar gelmeden önce kapı çaldı.. Babam içeri geldiğinde elinde bir camdan vazo gibi bişiy vardı.. Vazonun üstünde bir sürü sarı gül konmuştu.. Vazonun dibinde azıcık su ve suyun içinde taşlar ve nazar boncukları vardı.. Sarı güllerin üzerine simler atılmıştı.. Güller gerçekti ama gönderen üzerine parfüm döktürmüş.. Buram buram parfüm kokuyordu.. İşte bu yüzden o güllere gıcık oldum.. Yani madem gerçek gül gönderiyorsun ne diye o güllerin kokusu dururken parfüm döktürürsün.. Madem parfüm döktürmekte inat ediyorsun ne diye gerçek gül gönderirsin.. Sahtesi yok mu abicim bunların? Güller kime gelmiş onu da söyleyeyim bari.. C. amcamın en büyük oğlu ve en büyük kuzenim olan A. abime.. Bunu öğrenince çok güldüm.. Bunu gönderen kız fena vurulmuş diye.. Ve her zaman ki gibi bir sürü teori ürettim.. Ama onları buraya yazmak istemiyorum.. Aslında bugün birçok şeyi yapmak istemiyorum..
Kendimi denize atmak istiyorum.. Denizin soğuk sularına bırakmak.. Ve herşeyden uzaklaşmak.. İnsanlardan.. Haksızlıklardan.. Yorgunluktan.. Sevip kırılmaktan.. Yalanlardan.. Aldatanlardan.. Aptallardan.. Hasretten.. Beklemekten.. Böyle deyince bunların hepsini aynı anda yaşıyorum.. Yani tuhaf bir his..
Şimdi uzaklardayım.. Ben ben değilim.. Başka birisiyim.. Sonsuz tarlaların içinde ki küçük bir kulübenin yanında ayakta duran bir kadın.. Güneş teninde öyle parlıyorki.. Teni altın rengine bürünmüş gibi.. Saçları hafifçe esen rüzgarda dalgalanıyor.. Hafif bir tıkırtı duyuyor hassas kulakları çok uzaklardan.. Elini gözlerinin üzerine koyuyor daha uzakları görebilmek için.. İlk başta birşey göremese de bir süre sonra bir atlı beliriyor ufukta.. Kadının dudaklarında bir tebessüm beliriyor.. Ümitle kıvrılıyor dudakları.. Bu kaçıncı bakışı.. Bu gelen kaçıncı atlı.. Hiç saymadı.. Belki de saymaktan korktu.. Atlı yaklaştıkça yaklaşıyordu.. Hala binicinin yüzünü seçemiyordu kadın.. Etrafındakiler ümidini kesmiş.. Bırak artık beklemeyi demişlerdi.. Beklemekten bir bakıma yorulmuştu.. Çünkü hiç birşey bilmiyordu.. Beklemeli miydi? Beklediği yaşıyor muydu? Bazenleri kalbi hasretle acıdığında gökyüzüne bakıp.. Yeter artık.. Bilinmezliğin karanlığında boğulmaktan yoruldum.. Kötü birşey olmuşsa haberini alayım.. Artık öldüğünü bilmek bile rahatlatabilir beni.. Bu bilinmezlik yutuyor insanı.. Harabeye çeviriyor.. Atlı yaklaştı.. Yaklaştı.. Yaklaştı.. Sonunda kadının bir kaç adım ötesinde durup indi atından atlı.. Güneş yüzüne vuruyordu atlının.. Kadın seçemiyordu.. Kimdi bu gelen? Yoksa o muydu? Kalp atışları hızlandığında bir ses duydu.. Ses onun sesi miydi? Kalbi kırıldı kadının duyduğu sesten dolayı.. Sesin ne dediği önemli değildi artık onun için.. Herşey etrafında dönüyormuş gibiydi.. Sesin ona yaklaştığını hissetti.. Ne diyordu? Ha evet.. '' Bayan iyi misiniz?'' Evet böyle diyordu.. Cevap.. Hayır iyi değildi.. Gücünün tükendiğini hissetti.. Birşey bütün enerjisini ondan çekip alıyordu sanki.. Yanaklarından akan gözyaşları mıydı? Hiç birşey hissetmiyordu.. Bir elin kolunu tuttuğunu görüyordu.. Geç artık dedi kadın.. Çok geç.. Bir an sarsıldı.. Ve kafasının yere değdiğini hissetti.. Sesin sahibi nolduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi.. '' Bayan kendinize gelin.. Size albaydan haber getirdim '' diyerek bir daha sarstı kadını.. Artık çok geçti.. Aylardır kendisini yiyip bitiren bilinmezliğin karanlığında hızla koşuyordu.. Gözleri hiç birşeyi seçemiyordu artık.. Koştu.. Ve koştu.. Sesi tekrar duydu.. Evet beklediğinden haber getirmişti.. Ne diyordu? Onu bekliyor.. Dönüp beklemesin artık demek istedi.. Evet beklemesin artık çünkü geç kaldı.. Dönmekten vazgeçip koşmaya devam etti.. Sesi duymuyordu artık.. Sesin sahibinin ellerinide hissetmiyordu.. Bir an kendini boşlukta hissetti.. Hızla düşüyordu.. Artık geri dönüş yoktu!!!
Ehehe :)) Vay be kendimi şimdi çok daha iyi hissediyorum.. İsteyen okusun valla.. İçimden geçenleri yazdım..
Neyse şimdilik bu kadar.. Başka zaman görüşmek dileğiyle..

Saturday, September 30, 2006

BueNoS DiaS

Dün yazmadığımı sanma tam tersine o kadar çok yazmıştım ki neredeyse bir saat boyunca yazıp durmuştum.. Hatta bir iki şey daha yazıp artık bloguma kaydedecektim.. Ama birden elektrik kesilince bizim LapTop'un pili yaşlandığı için şarj olamıyor eh elektrik bağlantısı kesilince o da kapandı.. Ekran bir anda simsiyah olunca sinirimden çatlayacaktım.. Bilgisayarıma vurup Allah seni kahretsin adi şey diye bağırmışım ki kardeşim odadan abla noluyor diye bana seslendi.. Neyse bugün önümde uzun bir vakit var onun için de çok uzun yazmayı düşünüyorum.. Sen de okumaktan yorulmazsın umarım :) Ve dilerim yine bir aksilik çıkmadan bloguma kaydedebilirim.. Ve şimdi anlatmaya başlayalım..
Perşembe günü sahurda dedem de bizimle birlikteydi.. Babam Çin'le ilgili bir iki şey anlattı.. Bazılarında hepimiz çok güldük.. Babamın dediğine göre orada ingilizceyi çok iyi bilen çinlilerle bile anlaşmak çok zormuş.. Babam lokantaya gittiğinde garsondan kahve getirmesini istemiş ve kahvesi gelince garson kahveye brendy boşaltacağı sırada (orada öyle içiyorlarmış) babam da dökmemesini söylemiş.. Çinli garson başını tamam dercesine sallamış ve brendy'i kahveye boşaltmış.. :)
Babam çinlilerden bahsedince dedem de bize bir hadiseyi anlattı..
Malcolm x'in bir konferasında Malcolm x ateşli ateşli konuşurken salonun en önünde bir Çinli oturmuş gözlerini Malcolm x'den ayırmadan dikkatle onu dinliyormuş.. Bu Malcolm x'in hoşuna gitmiş ve o yüzden de adamla tanışabilmek için onu yanına çağırtmış.. Çinli onun yanına geldiğinde öğrenmişlerki adam ingilizce bilmiyor!!!
Ve ne öğrendiğimi sana yazayım.. Malezya'da Endonezya'da ve Çin'de ekmek kültürü yokmuş.. Malezya'da yine marketlerde satıyorlarmış.. Çin'de belki bazı yerlerde bulunurmuş.. Ama Endonezya'da hiç olmazmış.. Yani aslında bu üç ülkede ekmek kültürü sıfır.. Benim sayemde yeni birşey öğrenmiş oldunuz :)
Sahurda sohbetimizi güzelce ettikten sonra namazlarımızı kılıp yattık.. Sabahleyin babam yanıma geldi ve beni kaldırmaya çalıştı ama ben kalkmak istemiyordum.. Beynimin gerilerinde nasılsa ilk dersim boş neden gideyim ki diye kendi kendime sordukça yorganıma daha sıkı sarılıyordum.. O ara bir rüya gördüm.. Elimde bir sürü toka vardı ama lastik tokalardan değil hani şu başın iki yanına takılan tokalardan vardır ya işte onlardan.. İnsanlar yanyana tahta sandalyelere oturmuşlar ve aralarında bir de bir kadın vardı.. Onlara baktıktan sonra birden saçlarımı yapmaya karar verip tokalarımı o kadının ayaklarının önüne atıyorum.. Ardından ben de kendimi atıyorum.. Ama niye kendimi böyle yere attığıma anlam veremiyorum yavaşça yere oturmak varken.. Saçlarımı elimle toplayıp topuz haline getiriyorum ve takmak için elime bir toka alıyorum yalnız tokayı takıp takmadığımı hatırlamıyorum.. Birşey oluyor ve ben yerimden kalkıp tokalarımı orada bırakıp bir anlığına bir yere gidiyorum.. Tokalarımı unuttuğumu hatırlayınca geri geliyorum ve onları yerden toplamak için kendimi yere atıyorum ama bu sefer istemeyerek.. Tam tokalarımı toplamaya başlamışken elinde matkabı olan bıyıklı bir adam geliyor.. ''Yav bu böyle olmaz ki hade verin şu tahtaları da bir kutu yapayım'' deyip matkabı çalıştırmaya başlıyor ve ben o sırada Kardeşimin sesini duyuyorum.. Abla saat 8.25.. Gözlerimi açıp yataktan fırlıyorum ki 15 dakika sonra okuldayım :) Bunu kızlara söylediğimde Hande bana bakıp '' vay yine iyi hazırlanmışsın üstün başın her zamanki gibi düzgün'' dedi..
Biyoloji dersinde İlknur hoca geldi ama bize kızgın ve kırgındır.. Nedenine gelince çarşamba günü kulağımıza İlknur hoca okulda yok diye bir la çalındı ve yedinci saatte onunla dersimiz vardı.. Hocayı bir süre bekledikten sonra gelmiyor diye evimize gitmiştik.. Meğer hoca okuldaymış ve bizim olan dersini son saat sandığı için o da gelmemiş.. Geldiğinde hiç birimizi Yorgos hariç bulamayınca canı sıkılmış.. Bize de sitem etti.. Biyoloji dersini ne kadar sevdiğimizi anladığını söyledi.. Biz açıklamaya çalışırken birden çıkarın kağıtları quiz yapacağım deyince bizi de aldı bir telaş.. Ve quizi ne yapıp edip erteledik.. Ders bitip hoca gittikten sonra ben de dedim kızlara bu böyle olmaz hoca bize çok kızmış ikinci biyoloji dersimizde yani son derste gidip hocayı öğretmenler odasından alalım.. Ve bu öneri kabul edildi..
Kimya dersimizde Autbau diye gıcık bir konu öğrendik.. Hoca anlatmaya başladı ve bu konuda bazı istisnalar olduğunu bunları da bizim ezberlememiz gerektiğini söyledi.. Yalnız hocanın çarşamba günü anlattıklarıyla perşembe günü söyledikleri arasında bazı çelişkiler vardı.. Ben de sonradan anlattıklarında bir mantık bulamadığım için hocayı soru yağmuruna tuttum.. Hande'de benim gibi soru sorup duruyordu.. Usama tahtaya bir şey yazdığı anda kafama yatmıyorsa '' Ama hocam '' diye başlayıp sorumu soruyordum.. Bazenleri öyle bakışlar atıyordu ki kendimi gülmekten alıkoyamıyordum.. Biraz zor da olsa sonunda anladık.. Yine de hala ben kimya dersinde bir çok şeye inanmıyorum.. Çok fazla teori var.. Bu teoriler arasında boğulacağım yakında mantık olmadığı için anlayamıyorum.. Onun için ben de devamlı soru sormaya karar verdim.. Soru sorunca bir şekilde anlıyorum.. Kimya'dan bu sefer çok iyi bir not alacağım.. Bu sefer başarmalıyım.. Buna inanıyorum çünkü kimya avucumda ve ben avucumu sıkıca kapattım.. Yani kontrol bende!!
Fizik dersinde artık sürünüyorduk.. Uykunun o tatlı kokusu sınıfımızın duvarlarına sinmiş gibiydi.. Hande'de gözlerini kapatıp kafasını duvara yaslamıştı.. Bir ara dalmış olmalı ki kafası hafifçe kaydı.. Onu görünce ben de gülmeye başladım.. Güldüğümü duyar duymaz gözlerini aniden açıp bana hafifçe gülümsedi.. :)
Matematik dersinde sürünme olayını aşmış durumdaydık.. Berbat bir haldeydik.. Mr. Mitchell beni defterim konusunda uyuz etti.. Belki kendince haklı olabilirdi ama ben yine de uyuz oldum.. Bu adam için onu sevmiyorum diyemem ama bazı şeylerinden hoşlanmıyorum.. Aslında buna hoşlanmamakta denilemez.. Değişik bir duygu.. Mesela benim okuldaki bütün öğretmenlerle aram iyidir.. Dersime girmeyenler de dahil.. Beni gördüklerinde her zaman benimle konuşurlar ben de onlara gülümseyip cevap veririm.. Fakat bu konuda tek bir istisna var o da Mr. Mitchell.. Okuldaki herkesle ( öğretmenler, sekreterler ve kantinci vs vs) bir diyaloğum var ama Mr. Mitchell'la yok.. Yaklaşık dört senedir bu okuldayım ama aramızda öyle bir diyalog geçmedi.. Anladığım kadarıyla burada sorunlu olan ben değilim.. O.. Çünkü hiç bir öğrenciyle bir diyaloğu yok.. Çok nadir güler.. Kesinlikle kahkaha attığını duymadım sadece dudaklarında hafif bir tebessüm belirir.. Hatta gülünce dişlerinin gözükmesi çok olağan dışı bir olaydır bizler için.. Ve eğer acaip mutlu bir günündeyse espri yapar.. Benim gözlemlerime göre bu adam matematiğe aşık.. Çoğu matematikçi gibi bu konuda kafayı bulmuş.. Sadece matematik için yaşıyor gibi.. Sanki bütün matematik bilgilerinin yüklendiği derse girip çıkan bir robot.. Bazenleri gözleri uzaklara dalıp gittiğinde o gözlerinde tek birşey okuyabiliyorum.. ACI! Neyse bu konuyu geçelim artık..
Long Break'te ve yedinci dersimiz boş olduğu için hep balkondaydık.. Sınıfın bebeleri de aşağıda top oynuyorlardı.. Balkonun bir kenarında kalem bulduk ve o kalemle taşın üzerine bizden bir hatıra bıraktık.. Ben Ş.Z.P İrem M.K.J Hande HLN yazdı.. Niloofar'inkini hatırlamıyorum..
Top bir ara dışarı kaçtığında (okulumuz hemen yanında bir otel bulunmakta) Otel Güvenlik Görevlilerinden bitanesinin ayağının ucuna dek geldi ve adam da topa vurdu bende bu sahneyi görünce İrem'e göstermek istedim.. Ve ikimiz aynı anda başımızı Güvenlik Görevlilerine çevirince güldük.. Çünkü Görevlilerden bitanesi diğerinin arkasından sarılmış havaya kaldırıp taşıyor :) Bunu başkalarından beklerdik ama bir güvenlik görevlisine hiç yakışmıyordu :)
Yedinci derste Numan hocanın 10I'yla dersi vardı.. Bulunduğumuz balkon da hem 10I'ın hem de 12A'ın balkonu olduğu için hoca oradan bizi görebiliyordu.. Ve bizi gördüğünde yanımıza geldi.. Kızlar kötü birşey yapmayı yani atlamayı düşünmüyorsunuz değil mi? deyince Hande Numan'a bakıp evet hocam ben düşünüyorum hatta bunun sorumlusu da sizsiniz dedi.. Hoca sınıfına geri döndükten bir süre sonra aşağıdan cam kırılma sesi geldi.. Meğer bizimkiler bir top oynarken top balkonun altındaki lambaya çarpınca haliyle cam da bomba patlar gibi kırılmış..
Sekizinci dersin zili çalar çalmaz Staff Room'a İlknur hocayı almaya gittik.. Odaya ben direk girip hocanın yanına gittim ve hadi hocam bizimle dersiniz var deyip hocanın elinden tuttum.. Hande'yle İrem'i görünce güldü ve Sizi gidi yalakalar dedi.. Bu da iyiye işaretti.. Bize olan kızgınlığı geçmiş demekti.. O dersi de atlatınca evlerimize dağıldık..
Gelir gelmez içimdeki sese uyup ilk önce bilgisayarı açtım.. Grandmam'dan mail gelmişti.. Çok hoşuma gitti.. Pazar günü geliyormuş inşallah.. Sanırım o da Buster'sız bir eve gelmekten korkuyor.. Çünkü Buster'ın yokluğuna ben bile alışamadım.. Her gün o eve gittiğimde kapıyı açtığımda Buster anahtarın sesini duyacakmışta koşarak gelecekmiş ve beni kapıda karşılayacakmış gibi hissediyorum.. Sonra dizlerime sürtünüp kulaklarının arkasını ve boynunu kaşımama izin verecek.. Ben bile unutamadıysam.. O evde yaşayan her an Buster'la birlikte olan Grandmam onun yokluğuna nasıl alışacak bilmiyorum..
MandaLina hergün iki saatliğine kreşe gidiyormuş.. Teyzem onu almaya gittiğinde Mama Z'i uzaktan görür görmez kendisini yere atıyormuş.. Eve gitmicem! Sen git ben gelmicem.. diye :) Kıyameti koparıyormuş oradan çıkarana dek.. Mama Z beni rezil ediyor diyor.. Öyle bir bağırıp ağlıyormuş ki millet kızına birşey yaptığını sanacak kadar :)
Bilgisayara baktıktan hemen sonra biraz ders yapmaya çalıştım.. Birden ilham perimin kanatlarını çırptığını hissettim.. Bu hisse bayılıyorum.. O kanatlarını çırpınca hiç kimse dokunmamalı bana o an.. İlham perim kanatlarıyla uçup duygularımın barındığı yere geliyor ve değneğiyle onlara dokunup uyanmalarını sağlıyor.. İçimde ki duygular yavaşça beynime doğru akıp kelimelere dönüşüyor.. O kelimeleri sıraya sokup kalemimden kağıda aktarıyorum.. Ardından bir iki kere okuyup yanlışlarım varsa onları düzeltiyorum ve işte şiirim karşımda bana sırıtıyor..
Perşembe akşamı iftara Mihriban ve enişte geldi.. Babam başka bir yere gitmişti.. Mihriban'lar babam gelmeden erkenden kalktı..
Ve o günde bitmiş oldu.. Başka gelişen bir olay olmadı.. Şimdi de sıra gelelim Cuma'ya..
Sabah okula gittiğimde bir de ne göreyim.. Altıncı sınıf yukarıya yani 10I'ın yerine 10I'da aşağıya inmiş.. Bu duruma o kadar gıcık oldum ki.. Neden böyle oluyordu ki? Ben bu sınıftaki bu bebeleri tanıyordum.. Hepsi çok gıcık.. Yaramaz.. Tenefüslerde koşturup duran saklambaç oynayan sık sık kavga çıkarıp kavga eden çocuklardı.. İrem'e de düşündüklerimi ilettim.. Ve dediğim de çıktı.. İrem'in tabiriyle koşmaca, saklambaç ve kavga etmece oynuyorlardı :) Umarım bu bebeler en kısa zamanda aşağı inerler yoksa bizden dayak yiyecek gibiler..
İkinci dersimiz boş olduğu için Jamie'nin getirdiği Dünya'yı Kurtaran Adam adlı DVD'i izleyecektik.. İzlemek içinde Video Room'a gittik.. Yalnız DVD Player'ı ilk başta kimse çalıştıramadı.. Sınıfın erkekleri böyle olmaz deyip uğraşmaktan sıkılıp gittiler.. Biz kızlar video room'da öyle otururken Niloofar DVD Player'ı açmayı becerdi.. Bizde diğerlerine haber verdik.. DVD takıldı.. Ekranda Loading yazısı belirdi.. Bir süre sonra renkler kaymaya başladı ve tv sapıttı.. Bu sefer DVD'i çıkaramadık.. David Player'a vurdu.. Tunacan başka şeyler yaptı.. Niloofar anahtar sokmaya çalıştı.. Daha sonradan Player'ı tornavidayla açmışlarda öyle almışlar DVD'i..
Kimya dersinde hocaya yine bir sürü sordum.. Tunacan sınıftan atıldı.. Derste bir ara ben hocaya ben kimyaya inanmıyorum çok fazla teori var bence saçmalık diye düşüncelerimi belirtince.. Hoca ben de inanmıyordum ama artık inanıyorum dedi.. Hande'de gördün mü sen de kimya öğretmeni olunca inanacaksın deyince ben de aman Allah korusun dedim :) Neme gerek.. Kimya'dan en kısa zaman da kurtulmak istiyorum.. Bir de öğretmenlik.. Iyk..
İkinci Biyoloji dersinde sınıfımıza gittiğimizde bir de ne görelim 9I'ın bebeleri bizim sınıfımızda.. Meğer hem onların hem de bizim biyoloji dersimiz varmış.. Öğretmen ben bunları yani 9I'ı boş bırakmam ama sizleri boş bırakırım deyince gıcık bilmiş bir çocuk neden onları boş bırakıyorsunuz ki zaten bir sürü boş dersleri var ve ayrıca 9I'yla 11A aynı.. Neyse Allah'tan onları sınıfı boşalmışta onlar da defolup gittiler.. İlknur hoca da bize ödev verdi cevaplarını yazın bugün bana verin dedi.. Biz ödevimizi yapmak için sıralarımıza yerleşirken Hande o bilmiş çocuğun lafına sinirlenmiş olmalı ki ''tabi 9I'yla 11A aynı biz ne biliyoruz ki.. Boşu boşuna okula gelip aynı şeyleri öğrenip duruyoruz '' dedi :) Ödevimizi yapıp dersin sonunda hocaya verdik..
Altıncı dersimiz boştu.. Hande, İrem ve JJ sınıfta oturmuş öyle walkman dinliyorlardı.. Diğerleri aşağıdaydı.. Benim dinleyecek bir walkman'im olmadığı için kendi kafamdaki müziğin sesini açmaya çalıştım.. Ve önümdeki deftere bir iki şey karaladım.. Hande arada sırada bana bakıp gülüyordu.. Ben de noldu diye sorunca o da öyle ciddi bakışlar atıyorsun ki dedi :) Long Break zili çalınca M. yani JJ'in sevgilisi sınıfımıza gelmesin mi? Ama bu sefer inadına sınıftan çıkmadım öyle oturdum.. Daha doğrusu çıkmadık..
Son derste İlknur hocanın notlarımızı yani verdiğimiz ödevlere not verdiğini öğrendik.. Hande kağıtlarımızı bize getirdi.. Ben ve İrem 10 üzerinden 8 almışız.. Hande 9 almış.. Neyse fena değil..
Dün okulda bunlardan başka birşey olmadı.. Ya da ben hatırlamıyorum..
Beni yine eve İrem'in annesi bıraktı çünkü erken çıkmıştık ve ben eve yürümek istemiyordum bu aralar baldırımın üstü çok ağrıyor.. Dayanamıyorum bu ağrıya.. Sağ bacağımı kendi isteğimle oturduğum yerde havaya kaldıramıyorum.. Pis sancı oluyor öyle yapmaya çalışınca.. İnşallah geçer.. Ağrıyı veren Allah şifasınıda verir inşallah..
Akşamleyin babamın personellerine iftar yemeği veriliyordu.. Biz de gittik.. Giderken L. yengemi ve ikizleri aldık.. İkizler arabada bıcır bıcır konuştular.. Vera bana bir kağıt verdi.. Bak bu davetiye dedi.. Sonra yengem okuldaki bir iki maceralarını anlatırken.. Vera kreşten eve geldiğinde annesine arkadaşlarını anlatıyormuş.. Ve Boluçin diye bir isim söylemiş.. Yengem böyle bir ismi hiç duymadığı için kızım o Burçin olmasın deyince bizimkisi kendisini yerlere atmış.. Hayır Boluçin diye.. Yengem de öğretmenini aramış ve gerçektende öyle bir çocuk varmış kreşte :) Yengem ilk önce ingilizce eğitimi dolasıyla ikizleri bizim okula verecekmiş ama yer kalmamış ve bizim okuldayken bir hocamızla karşılaşmış.. İşte yengemin soyadını duyunca a tabi demiş anlamalıydım çünkü sizin de gözleriniz B. kadar güzel diye.. Bizim ailemizde böyle iltifatlara alışkın değilizdir.. Hele ki iltifat yabancı bir erkekten geliyorsa.. Ve İrem bunu yapan adam pakistanlıymış ismini verince çok şaşıracaksın ya da belki de şaşırmazsın :) Bu fazla samimiyet havası sanırım Pakistanlı erkeklerin ruhunda var.. Güzel bayan görünce fazlasıyla laubali oluyorlar.. Ve ismini açıklıyorum Numan :)) Yemeğe giderken bir yağmur başladı ki.. Ankara'da ben bu kadar ard arda şimşekli yağmurlar görmemiştim.. Yolda giderken şimşekler bir kaç yerde aynı anda çakıp duruyordu.. Çok güzeldi.. Güzel bir akşam geçirdik.. Babamın iş yerinde Leyla abla diye birisi vardı.. Onu ilk gördüğümde ben bu yüzü bir yerden görmüştüm diye düşünmüştüm ama birşey çıkaramadım.. Sonra yemeğe gittiğimizde Leyla ablayla aynı masaya oturduk.. O da bana beni tanıdın mı dedi.. Ben de bir yerlerden çıkarıyor gibiyim ama bir türlü hatırlayamıyorum deyince o da bana dört sene önce P.E.I.S.G okuluna ilk başladığında sana bir iki kere ingilizce dersi vermeye gelmiştim.. Hatırlamaman normal çünkü o zaman açıktım dedi.. Ve bir süre sonra kafama dank etti.. Tabi ki hatırladım.. Sadece birkaç kere görmüştüm ama yine de o zaman onu çok sevmiştim.. Ama bazı sorunlar yüzünden bana ders vermeye devam edememişti.. Saat 10 gibi evimize geldik..
Ve ben biraz ders çalıştım ve yattım.. Sahura kalktığımda namazımı kıldıktan sonra saat 7'e kadar biraz daha ders çalıştım sonra yattım.. 9.5'ta kalktım.. Kalkınca yine biraz daha ders çalıştım.. Artık ders çalışmaktan bayınca bıraktım.. O zamandan bu yana grandmama gidip televizyon seyrettim.. Galactica diye gıcık bir dizi var CNBC-e'de ona biraz baktım.. Şimdiyse sana yazıyorum.. Sana yazmaya başlamadan önce Hakan buradaydı onunla biraz konuştuk.. Evet beni Msn'e geri ekledi :) Çok fazla konuşamadık çünkü iftara başka bir yere gideceklermiş.. Ne diyek hayırlı iftarlar.. Ha bu arada Hakan demişsin yaz birşeyler bekliyoz diye.. Al işte yazdım.. Artık doya doya okursun :))

Sevipte söyleyemediğim şarkılar var
Bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler
Keşke keşke o ben olsaydım dediğim hikaye kadınları
Düşlerim var..
Uyandığımda yalnızca başını hatırladığım ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim..
Bir adam var başımda tam dokunacakken uyandırıldığım..
Bir adam.. Sonumuzun ne olacağını hiç öğrenemedim
Düşümde bir adam var.. Benim mi bilemedim..
Bir adam var diyorum düşünüp düşümden ayrı kaldığım..
Durup da söyleyemediğim adımsa
Gizli kapaklı..
Sevda türküleri tuttursam da ben
Telli duvaklı..
Yanıma korlar mı adam seni?
Koparıp acıtmazlar mı beni?
Nafile yanar elim dudağım
Seni bana yar ederler mi?
Yağmur bulutu unutursa
Dalında çiçeği kurutursa
Yar benden utanırsa
Düşündüm düşümden ayrı kaldım..
Sibel Alaş - Adam

Bence bu şarkıyı dinlemelisiniz.. 1995'de söylenen eski bir şarkı.. İrem sen beğenir misin bilemiyorum ama kadının sesi çok güzel.. Neyse ben size tavsiyemi söyledim.. Çok güzel!! Ve annemin dediğine göre bu kadın bir ara çok ünlü olmuş..

Bugünlük bu kadar yeter.. Başka bir zaman yeniden görüşmek dileğiyle.. (Bira daha ders çalışmayı düşünüyorum.. Tabi karnımı doyurduktan sonr..) Şimdilik Güle Güle..