Tuesday, October 03, 2006

...

Yine bugün hiç birşey anlatmak istemiyorum.. Sadece susmak istiyorum.. Bu aralar iyi değilim.. Artık bunu anlayan anlar.. Bir bakıma da kimse anlamasın istiyorum.. İçimdeki bu deli sesi susturmak istiyorum..
Elleri heyecanla kasıldı kapının ardından gelen ayak sesleriyle.. Her zamanki gibi pencerenin önünde tekerlekli sandalyesinde oturuyordu.. Dizlerini ninesinden kalan kareli bir battaniye sıcak tutuyordu.. Bu güzellikte bir kızda bu hüzün nasıl olur diye soruyordu ona bakanlar.. Bana kimse acımasın diye çığlık atan hafifçe dik duran bir çenesi vardı.. Dudakları kıpkırmızı kenarları hafifçe yukarı kıvrılı.. Yanakları solgun bir beyaza sahip.. Simsiyah saçları iki omzuna da yanaklarından kayıp dökülüyor.. Burnunun ucu hafifçe kalkık sanki inatçı bir yapıya sahip olduğu ordan anlaşılıyormuş gibi.. Şekilli kaşlarının altında uzun kirpiklerinin çerçevelediği kapkara gözleri gizemle parlıyor.. Bakanlarsa içinde sadece acıyı görüyor.. Arkasında bir pencere var.. Pencereden baktığında uçsuz bucaksız yeşilliği ve minicik evleri görebilyor insan.. Kim seyretse bu manzarayı içi kıpır kıpır olur.. Sağ tarafında kimi zaman geceleri ağladığı kimi zaman ellerini açıp dua ettiği kimi zamansa uyumak için debelendiği ve kimi zamansa azıcıkta olsun uyuduğu yatağı duruyordu.. Sol tarafında ise bir tahtadan bir masa göze çarpıyordu.. Masanın üzerinde asla bir yere kapatmaya kıyamadığı mektuplar duruyordu.. Yine içindeki isteğe karşı koyamayıp mektupları okumuş olmalıki dağınık bir haldeydiler.. Gözyaşları kaçıncı kez bu mektupları ıslatmıştı kim bilir.. Beklediğinden gelen mektuplar.. Ve her mektup güzel şeylerden bahsetmeye çalışan, en kısa zamanda orada olacağını söyleyen umut dolu sözleri barındırıyordu.. Masanın bir ucunda açık bir defter göze çarpıyordu.. Rüzgarla çevrilen sayfalar sonunda durduğunda şu sözcükler okunabiliyordu.. '' Ellerim titriyor yorgunluktan.. Bu yorgunluk yine sadece ellerimde olsa iyidir.. Bu yorgunluk yüreğimden yayılıyor.. Beklemekten yoruluyorum.. Öylece oturup beklemek zoruma gidiyor kimi zaman.. Bazenleri düşündüğümde sanki bu ben değilim burada oturan.. İçimdekiler o kadar karışık ki nereden başlasam bilemiyorum.. Öyle anlar geliyor ki.. Kaçmak istiyorum ceylanın aslandan kaçtığı gibi insanlardan.. Uzaklaşmak istiyorum gökyüzünde süzülen bulutlar gibi herşeyden.. Tane tane dökülmek istiyorum yağmurlar gibi yeryüzüne.. Ve ere düştüğümde parçalara ayrılıp hissizleşmek.. Şarkı söylemek istiyorum hasretten bahsetmeyen bir şa... '' Yanında da bir kalem duruyordu sanki o karalamaları ben yapmadım dercesine.. Masanın üzerinde duvarda bir saat vardı.. Bu sessizliğin içinde saatin Tik Tak sesleri duyulabiliyordu.. Bu odada kızın en sevmediği şey saatiydi.. Kimi zaman zamanı unutmak istiyordu.. Sanki o zaman saatler hızla ilerleyecekmiş gibi.. Ne gariptir ki insanlar zamanın hızla geçtiğinden şikayet ederken, kız tam tersini düşünüyordu.. Kapının önünde bir kıpırdanma olduğunda binlerce şey kızın kafasının içerisinde harekete geçmiş gibiydi.. Bir yanı eğer o değilse o lanet olası kapı asla açılmasın.. Diğer yanıysa buna artık alıştım açılsın ve göreyim o mu değil mi? İçinden gelen seslerden o kadar bunaldı ki ağlamak istedi.. Yanakları hafifçe kızardı heyecanla.. Bir rüzgar esti yanaklarının üzerinden kayarak geçti ona umut vermek istercesine.. Zaman sonsuzluk gibi uzadıkça uzuyordu sanki.. Kapı kolunun hafifçe oynadığını gördü.. Saatin Tik Takları bile susmuştu artık.. Herşey kapının açılmasını ve kapıdakinin belirmesini bekliyordu.. Kapı kolu aşağı indiğinde kız derin bir nefes aldı son kez nefes alıyormuş gibi.. Sonunda kapı açılır.. Ve kızın dudaklarında uzun zamandır belirmeyen bir tebessüm belirir..
Bu yola başvurduğum için üzgünüm.. Ama içimdekileri başka türlü açığa çıkaramazdım.. Şu an sıkkınlığım gibi ama SakinŞeytan'a kızgınım..
Belki bir süre sonra yeniden yazarım kim bilir? Hem merak etme yeni birşey olmuyor hayatımda şu an..
Yeniden görüşmek dileğiyle.. Güle Güle..

No comments: